Yüzyıllardır siyasi, askerî ve ekonomik hedefler doğrultusunda egemenlik mücadelesine sahne olmuş Doğu Akdeniz havzası, günümüzde deniz, hava ve göç yollarını kontrol edebilen stratejik bir bölge konumundadır. Bununla birlikte 2009 yılında İsrail’in hidrokarbon rezervlerini keşfiyle bölgesel-küresel pazarlar için yeni bir enerji kaynağı olarak dikkatleri çekmiş ve çeşitli uluslararası büyük enerji şirketleri Doğu Akdeniz’e akın etmiştir. Ayrıca bu bölge, önümüzdeki asrın en önemli kaynağı olacak kaya gazı rezervine de sahiptir. Bugün dünyanın en kritik noktalarından biri bahsi geçen bölgedir ve tartışmasız uzunca bir süre de böyle olmaya devam edecektir. Burada doğal kaynaklar bakımından birçok ülkenin çıkarları söz konusu olup Amerika Birleşik Devletleri (ABD) için İsrail’i yaşatmak bakımından; Avrupa için petrol ihtiyaçları dolayısıyla yalnızca Rusya’ya bağımlı kalınmaması açısından; Türkiye için ise öncelikle güvenlik boyutunda jeostratejik konumu itibariyle oldukça önemlidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan bazı Avrupa devletlerini peşine takarak güneyden Türkiye’yi sınırlandırmak ve manevra alanını azaltmak istemektedir. Bu girişimler Ankara’nın hali hazırda Batı’da Ege denizi üzerinde Yunanistan ve Avrupa Birliği’yle (AB) olan problemlerini Doğu Akdeniz kesimi dolayısıyla da artırabilecektir.

Doğu Akdeniz’de Türkiye-Rusya Mücadelesi

ABD, İsrail, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İtalya gibi birçok devlet bugün Doğu Akdeniz meselesinde varlık gösterse de iki güç oldukça belirleyici ve ısrarcı şekilde bölgede söz sahibi olmak istemektedir. Mevzu bahis iki güçten biri Rusya diğeri ise Türkiye’dir. Bahsi geçen iki devlet İdlib’te karşı karşıya gelmişler; aynı zamanda bugün birbirinden farklı dinamikler söz konusu olsa da Libya’da yine karşı pozisyonda yer almışlardır. Bu bağlamda Suriye’de kurulması planlanan Kürt şeridi, İdlib’deki çatışmalar, bugün Libya’nın içinde bulunduğu kriz ortamı, Fransa ve diğer grupların (Mısır, BAE, Suudi Arabistan, İsrail) desteklediği darbeci Halife Belkasım Hafter ile Ankara’nın bunların karşısında aldığı tavır, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki menfaatleriyle doğrudan bir ilişki içerisindedir. Birçok aktörün çıkarları dolayısıyla müdahale etmekten kaçınmadığı Libya’da siyasi birliğin sağlaması ve sürdürülebilir hale getirilmesi ise hiç de kolay bir politik stratejinin ürünü olmayacaktır. Dolayısıyla bu bölge yalnızca deniz üzerinde değil karada da güç gösterilerine şahit olacaktır.

Libya ve Suriye meseleleri birbirinden bağımsız olmayıp Doğu Akdeniz problemiyle irtibatlı konulardır. Nitekim Suriye’de bir terör kuşağı oluşturmaya yönelik hamleler gerçekleştirilmiş olunsaydı; Irak petrolleri yine Doğu Akdeniz’e ulaştırılacaktı. İleriki süreçlerde söz konusu havza yalnızca tabanında bulunan hidrokarbonlarla anılmayacak; bu hususta Irak veya Libya üzerinden gelen petrol menfaatleri konuşulacaktır. Türkiye’nin 27 Kasım 2019 tarihinde Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle (UMH) imzaladığı Deniz Yetki Sınırlandırması Anlaşması ile Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması ve Fayiz es-Serrac hükümetiyle irtibatları arkasında mevzu bahis planların getirdiği problemler yatmaktadır. Dolayısıyla bu zamana dek atılan başarılı adımların sürdürülebilir olması elzemdir; bu kapsamda Libya’da UMH’nin hem ayakta tutulması hem de ülkenin birliği ve istikrarı için meşru hükümetin hakimiyeti sağlaması önemlidir.

Türkiye ve Rusya’nın Libya meselesinde aktif bir pozisyon aldığı görülmektedir. Burada Türkiye, meşru hükümet tarafından davet edilmiş; Rusya ise güvenliğini korumak maksadıyla değil çıkarları doğrultusunda terörist bir grubu desteklemektedir. Ayrıca Türkiye devleti Suriye’de Suriye halkıyla hareket etmekte; Rusya Libya’da Libya halkından kopuk bir tavır sergilemektedir. Öyle ki Rusya Wagner Grubu’yla daha önceleri Fransa, İngiltere ve İtalya gibi Avrupalı devletlerin Afrika kıtası ülkelerini, aynı şekilde ABD’nin Irak devletini işgal etmek maksadıyla tuttuğu paralı askerlere benzer bir metotla Libya’ya müdahale etmektedir. Bahsedildiği gibi Rusya’nın Libya’da izlediği yol haritası ileriki süreçlerde zor duruma düşme ihtimalini doğurabilecektir.

Rusya Libya’da Ne Yapıyor?

Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalara göre, Libya’da taraflar arasında en kısa zamanda şiddetin azaltılması gerektiği, ayrıca krizin çözümü için Berlin Konferansı kararları ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2510 sayılı kararına uygun siyasi bir çözümden başka alternatif olmadığı vurgulanmaktadır. Buna karşın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Afrika Komutanlığı (AFRICOM) tarafından Libya’daki iç savaşta darbeci Halife Hafter’e bağlı birliklerle savaşan Rus paralı askerlere destek için Rusya’nın Libya’ya savaş uçakları gönderdiği ifşa edilmiştir.  Rusya hem bölgeden paralı askerlerini çekmemekte hem de  2011 yılından bu yana Libya’ya yönelik uygulanan BM silah ambargosunu bugüne dek pek çok kez ihlal etmektedir.

İç siyasette milliyetçiler ile ulusalcılar arasında yaşanan çatışma dolayısıyla kendi içinde acze düşen ABD, Suriye meselesinde olduğu gibi bölgeyi boş bırakarak Rusya’nın bu durumdan faydalanmasına yol açmıştır. Eski Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin NATO güçleriyle devrilmesiyle Rusya, söz konusu ülke üzerinde o zamana kadar yaptığı yatırımların karşılığını alamamıştır. Şuandaki konjonktürde mevzu bahis ülkede Hafter emrindeki paralı askerlerin silah ve mühimmatlarının çoğunluğu Rus menşeili olup; bunlar BAE gibi Arap ülkeleri vasıtasıyla satın alınmaktadır. Bugün gelinen noktada Rusya’nın esas hedefi Sirte’de deniz üssü ve buradan 300 km kadar güneyde bulunan Cufra’da hava üssünü kurabilmektir. Bu bağlamda söz konusu bölgeyi elinde bulunduran gücün Afrika içlerine kadar uzanacak şekilde bir kontrol elde edeceği belirtilmelidir.

Libya ordusu Barış Fırtınası Operasyonu, Zafer Fırtınası Harekatı, Öfke Volkanı Operasyonlarıyla peş peşe zaferler elde etmektedir. Özellikle ülkenin batı bölgelerinde kazandığı başarılardan sonra Hafter’in Sirte’de bir ateşkes yapılması yönündeki talebi, UMH tarafından inandırıcı görülmeyerek kabul edilmemiştir. Bu zamana kadar Hafter ülkede kalıcı ateşkes ve siyasi sürecin başlatılması amacıyla yürütülen birçok uluslararası girişimi kabul etmemiş ve her seferinde baltalamıştır. Ayrıca Serrac hükümetinin başarıları, Hafter ve ona destek veren Fransa, Rusya ve Mısır’ın ateşkes çağrılarına yol açmıştır. Buna mukabil Rus heyetinin Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyarette görüşmelerin ertelenmesi, Hafter’in müttefikleri vasıtasıyla Türkiye’ye baskı uygulayarak zaman kazanmaya çalıştığı şeklinde yorumlanabilecektir. Bunlara ilaveten meşru hükümetin daha da güç kazanması ve Hafter tarafını birkaç yenilgiye daha uğratmasıyla Rusya’nın geri adım atabileceği söylenebilir. Ancak görülen o ki Temmuz ayında Libya ile ilgili sıcak gelişmeler dünya gündeminde yer bulacaktır.

Libya Türkiye için Neden Önemli?

Son dönemde gerçekleştirdiği hamlelerle Türkiye Doğu Akdeniz’de iki adımla ön almıştır. Birincisi genelde Suriye, özelde İdlib’teki hareketleri itibariyle; ikincisi iki ülkenin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının muhafazasını hedefleyen Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı anlaşmalar ile.0 Bunun sonucunda bahsi geçen devletin meşru hükümetine destek vererek başarı elde etmelerini sağlaması, bölge ülkesi olan Türkiye’nin de avantajlı konuma geçmesini sağlamıştır. Ayrıca mevzu bahis Doğu Akdeniz olduğunda bölgeyi kontrol edebilecek en önemli nokta Kıbrıs’tır. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını Türkiye ve KKTC’yi dışlayarak paylaşma adımları atan Rum-Yunan ikilisine karşı Türkiye, KKTC’nin Geçitkale havaalanına SİHA ve İHA üssü kurmuştur.

Kazanılan bu adımların sürdürülebilir hale getirilmesi ve bahsedilen başarıların Türkiye’nin başını döndürmemesi lazımdır. Çünkü Libya meselesi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı doğrudan etkileyen geleceğin en önemli konusudur. Pek tabi Doğu Akdeniz’e yönelik hedefleri olan aktörler yalnızca Türkiye ve Rusya değildir; nitekim bu bölge İngiltere, Fransa, ABD, İtalya, İsrail ve Arap ülkeleri gibi birçok aktörün içinde bulunduğu bir kulvardır. Hatta ileride Doğu Akdeniz’le birlikte Çin gibi başka devletlerin de adının anılması muhtemeldir. Fakat görülen o ki bu denli aktörün bulunduğu bir ortam büyük kaoslara gebedir. Bölge ülkesi olan Türkiye, kendisine yönelik dışarıda bırakılma girişimlerine karşın bazı ittifakları şimdiden kurabilmeli; aksi halde bir anda aleyhine bir durumla karşı karşıya kalabilecektir.

Türkiye bölge üzerinde hangi devletlerin ne gibi menfaatler güttüğünü çok iyi takip etmeli; aynı zamanda karşısında oluşan cephenin güçlenmesine fırsat vermemelidir. Nitekim Almanya tarafından Libya meselesiyle ilgili olarak Rusya ile yaptıkları görüşme sonrasında bu konudaki tarafı uluslararası kamuoyu tarafından anlaşılamamıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin bu konu üzerine eğilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye-Libya arasında yapılan anlaşmalar ve İtalya-Libya arasındaki doğalgaz transferi güvenliğinin UMH tarafından desteklenmesi Hafter müttefiki devletleri oldukça rahatsız etmiştir. İtalya’nın Serrac hükümetiyle aynı cephede yer almasını engellemek isteyen Yunanistan İtalya ile arasında Münhasır Ekonomik Bölgeyi sınırlandırmaya yönelik bir manevra yapmıştır. Bu kapsamda Türkiye Libya ile arasında yaptığı deniz yetki alanları mutabakatını Doğu Akdeniz’de sınırı olan diğer ülkelerle mümkün mertebe genişletmelidir.

Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki kazanımlarını bozabilmek için Hafter müttefikleri Mısır’ı harekete geçirerek Türkiye’yi Libya’da bir konvansiyonel savaşa itmek isteyebilirler. Fakat bu zamana kadar sert güç kullanarak avantaj elde eden Ankara, diplomatik yolları işletmek zorundadır. Bu kapsamda Türkiye UMH’yle birlikte Libya üzerindeki meseleleri BM’de çözme yoluna giderek bir takım ülkelerin desteğini almalıdır. Yani kazandığı bu başarıyı, meseleye bazı güçleri eklemlendirerek Libya’nın birlik ve bütünlüğüne yönelik daha iyi sonuçlar elde edecektir. Zaten söz konusu uluslararası platformda Hafter tarafı terörist örgüt olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte teröristlere havadan ve denizden destek veren tüm kuvvetler ifşa edilmelidir.

Türkiye BM’den alacağı destekle Libya’nın istikrara kavuşmasına katkı sağlayabilecektir. Eğer Türkiye ABD’yi ve Avrupa devletlerinin bir kısmını yanını alarak Suriye’de üssü olan Rusya’nın Libya’da bir üs kurmasını engelleyebilirse; Moskova’nın hem doğudan hem de güneyden Avrupa’yı kuşatmasının önüne geçecektir. Avrupa’nın bu kuşatmanın içerisinden Türkiyesiz kurtulmasına imkân yoktur. Peki bu nasıl olacak? Eğer Libya’da meşru hükümet, Türkiye desteğiyle daha da güçlenirse Hafter tarafında olan Rusya’ya bölgede yer vermeyecektir. Pek tabi ABD’nin Kahire’yi cesaretlendirmediği takdirde, sadece BAE ve Suudi Arabistan’ın birkaç yetersiz insanının desteğine güvenerek Mısır Türkiye ile konvansiyonel savaşa girmeyi göze alamayacaktır.

Buna ilaveten Rusya Avrupa’yı enerji ve petrol bakımından sürekli bir biçimde kendisine bağlamak istemektedir. Kaldı ki söz konusu kıtada yer alan çoğu devlet enerji bakımından tamamen Rusya’ya bağımlıdır. Avrupa ülkelerinin Libya hususunda Rusya tarafında hareket etmeleriyle hem güvenlik hem de enerji bakımından zor duruma düşecekleri açıktır. Ankara, Doğu Akdeniz’den çekilecek boru hattıyla petrolün Türkiye’den geçmesini sağlamak için söz konusu kıta ülkelerinden teknik destek almak gibi bazı işbirlikleri geliştirebilir. Çünkü bu durum bahsedildiği üzere Avrupa’nın ve özellikle Almanya’nın menfaatleriyle de örtüşmektedir. Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi dahilinde dış politikadaki dengeler alt üst olacak; İsrail dahi Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaptığı anlaşmayı anında gözden çıkarabilecektir. Çünkü en nihayetinde Türkiye gibi ürettiği hidrokarbon/doğalgazını Avrupa’ya satmak isteyecek ve en verimli yol da bu olacaktır. Hatta ABD’deki İsrail lobilerinden Türkiye’yle işbirliği hususunda destek gelebilecektir. Buna ilaveten Avrupa devletleri enerji bakımından Rusya’ya bağımlı oldukları için böylesi ikinci bir alternatifin üzerinde durmaları gerekir.

Türkiye’nin Libya’da esas hedefi ülkenin siyasi birliğinin sağlanmasıdır. Ancak Hafter’in bu zamana kadar sergilediği davranışlar bunu yapabilecek kapasitede olmadığını gösteriyor. Bu hususta şuanda UMH yanında yer almayan kabile liderleriyle diyalog geliştirmek önemlidir. Ayrıca şuanda Hafter’in yanında olan bazı kabilelerin ileride yeniden meşru hükümetin yanında yer alma ihtimali vardır. Söz konusu aşiretler sonuna kadar Rusya’nın yanında olmak istemeyebilir. Bu bağlamda kimliklerin taraflar için oldukça önemli olduğu belirtilmelidir. Nitekim meşru hükümetin ülkenin doğusunda kazandığı zaferin ardından Rus tarafının kaçmasının sebeplerinden birisi, Hafter’in sağ kolu olarak bilinen ve milislerin koordinasyonundan sorumlu komutanı Tümgeneral İdris Madi’nin taraf değiştirmesiydi. Bu bağlamda ülkedeki aşiretler ile Türkiye’nin mezhebi yönde bir ortak noktasının oluşu ileride farklı bir çizgiye kaymalarına neden olabilecektir.

Türkiye Doğu Akdeniz stratejisinde başarılı olduğu takdirde Kuzey Afrika’da dolayısıyla uluslararası politikada itibarının artacağı muhakkaktır. Öyle ki şuan Türkiye’nin Libya hususunda ters düştüğü Mısır dahi politikalarını değiştirebilecektir. Ancak Türkiye-Rusya’nın yeni bir sınavı vermekte oldukları anlaşılmaktadır.