Libya’da son bir aydır tarafların belirttikleri siyasi tavırda ciddi bir değişiklik olmadı. Uluslararası kamuoyunun ülkeye yönelik ilgisi gün geçtikçe artarken, mevcut siyasi krize halen bir çözüm yolu bulunamadı.

Uzun yıllar Amerika’da ikamet etmiş emekli General Halife Haftar’ın “Onur Operasyonu” güçlerini destekleyen Libya Parlamentosu (Libya’nın kuzeydoğusundaki Tubruk’ta toplanıyor) Abdullah el-Sini’nin sunduğu kabineyi, oturumda hazır bulunan 112 kişiden 110’unun onayı ile kabul etti. Buna karşılık Misrata liderliğinde birleşen “Libya Şafağı” güçlerine destek veren görev süresi bitmiş Milli Genel Kongre, hükümeti kurmakla görevlendirdiği Ömer el-Hasi kabinesine onay verdi. Bu durumda iki hükümet göreve başlamış oldu. Her ikisinin de bir genelkurmay başkanı, onay veren bir parlamentosu ve onları destekleyen silahlı grupları var.

Ömer el-Hasi ve kabinesi başkent Trablus’taki başbakanlık ve bakanlık binalarında tedricen görevi devir almaya başladı. Memurların maaşları ve petrol rafinerilerin faaliyete geçirilmesi yönünde çalışmalar başlattı. Ömer el-Hasi hükümetini destekleyen silahlı gruplar başkent Trablus da dâhil nerdeyse bütün Batı bölgesinin kontrolünü ele geçirmiş durumda. Ayrıca muhalif Vurşeffana kabilesinin kontrol ettiği yerleri de kontrolü altına almak için hamleler yapıyor. Bunun yanında Bingazi’de, “Libya Şafağı” güçleriyle birlikte hareket eden “Bingazi Devrimcileri Şura Meclisi” sahada kontrolü elde tutuyor. Ayrıca “Libya Şafağı” güçlerine destek veren siyasi gruplar Libya’ya komşu ülkelere ve uluslararası etkiye sahip güçlere giderek Libya’da kendilerinin haklı olduğu, Libya parlamentosunun çözüme yanaşmadığı yönünde görüşmeler gerçekleştiriyor.

Buna karşılık, Birleşmiş Milletler 69. Genel Kurulu’na Libya Parlamentosu başkanı Ukeyla Salih İsa çağrıldı ve bir konuşma yaptı, uluslararası toplumdan, Libya’da meşru güçlere (Onur Operasyonu güçleri) yardım etmelerini ve silah desteği verilmesini istedi. Ayrıca Salih İsa başta Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere birçok Arap ülkesine ziyaretler gerçekleştirdi. Bunun yanında Libya’ya komşu ülkeler dışişleri bakan yardımcıları ve BM Libya Özel Temsilcisi Bernardo Leon olmak üzere birçok önemli uluslararası güç Tubruk’a giderek Salih İsa ile görüştü. Hatta Cezayir, Fas, Muritanya, Libya, Mısır, Çad, Sudan, Nijer, Fransa, Portekiz, Malta, Yunanistan, Kıbrıs, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Arap Birliği temsilcilerinin katılımıyla İspanya’da gerçekleştirilen “Libya” konulu zirveye de Libya Parlamentosu davet edilirken Milli Genel Kongre’den kimse davet edilmedi.

Uluslararası arenada kabul gördüğünü ve desteklendiğini fark eden Libya Parlamentosu içeride kendi muhaliflerine yönelik bazı hamleler yaptı. “Libya Şafağı” güçlerine açık destek veren Libya Müftüsü Sadık el-Gıryani’yi görevden alacağını, emirlerini yerine getirmeyen Libya Merkez Bankası Başkanı el-Sadık Amr el-Kebir’i görevden aldığını duyurdu. Hatta el-Kebir’in yerine yardımcısı Ali el-Bahri’yi atadığını ilan etti. Libya Parlamentosu tarafından rütbesi yükseltilerek genelkurmay başkanı olarak atanan (Tubruk’taki Parlamento’nun azlettiği Abdusselam el-Ubeydi Trablus’ta görevine devam ediyor) Abdurrezzak el-Nazuri seferberlik ilan ederek eli silah tutan herkesi en yakın birliğe teslim olmaya çağırdı. Sahada güç kaybeden “Onur Operasyonu” güçleri sözcüsü Muhammed Hicazi,  yeni teknoloji ağır silahların resimlerini basın ile paylaşarak, “Asileri Libya’dan atacaklarını” söyledi. Ancak bu silahların kimler tarafından temin edildiği ve ne yolla Libya’ya sokulduğu belirtilmedi.

Uluslararası Güçlerin Konumu ve Dış Müdahale

Halife Haftar’ın “Libya’nın radikal terör örgütleri tarafından ele geçirildiği” yönündeki söylemine en yakın söylemi kullanan Fransız yetkili makamları bir müdahaleyi gündemlerine aldıklarının işaretlerini veriyorlar.

Cezayir’i ziyaret eden Fransa Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian, Libya’nın güney bölgesinin terör grupları için güvenli bölge haline dönüştüğünü, Başkent Trablus’un radikal grupların kontrolüne geçtiğini, ülkenin silah ve insan kaçakçılığı merkezi haline geldiğini iddia etti. Mali’ye yönelik olarak gerçekleştirdikleri operasyonu hatırlatan Le Drian, Libya konusunda harekete geçilmesi gerektiğini savundu. Hatta basına, Fransa’nın, Cezayir’e gerekli görülmesi durumunda Libya’ya yapılacak askeri operasyonda topraklarını Fransız güçlerine açması yönünde baskı yaptığı haberleri yansıdı.

Arap ülkeleri içinde Libya konusunda oldukça etkin rol oynamaya çalışan Mısır’da ise, iki hafta kadar önce Devlet Başkanı Abdulfettah el-Sisi, Suudi Arabistan Dış İşleri Bakanı Emir Suudel-Faysal ve İstihbarat Başkanı Halid Bin Bender’i kabül etti. Toplantıda Libya konusu gündeme geldi. Sisi’nin “Libya parlamentosunun desteklenmesi gerektiği” fikrini savunduğu öğrenildi. Bunun yanında kulislerde Mısır’ın “Libya Şafağı” güçlerine silah yardımı yapacağı bilgileri yer aldı.

Bütün bu veriler dikkate alındığında İspanya’da yapılan yüksek katılımı toplantıya Milli Genel Kongre (MGK) temsilcilerini çağırmayan uluslararası toplumun, BM Libya Özel Temsilcisi Bernardo Leon öncülüğünde Libya’nın güney batısında yer alan Gadamis’deki toplantıya da MGK temsilcilerini çağırmaması öngörülebilirdi. Libya’da çatışan tarafları uzlaştırmak isteyen toplantıda çatışan tarafların olmaması çözüme bakış açısını yansıtıyor. Ancak yine de Gadamis’deki toplantıda çatışan taraf olarak görülen Libya parlamentosunun protestocu vekillerinin yer alması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Neticede protestocu vekiller MGK’nın Libya Parlamentosu’na yönelik eleştirileriyle paralel eleştiriler ifade ederek Tubruk’a gitmediler. Bu nedenle Gadamis’teki toplantıda “Libya Şafağı” güçleri ve MGK’nın itirazlarını dile getirebilir ve uzlaşı için çaba sarf edebilirler.

Ancak bu toplantıya çağırılmamaktan rahatsızlık duyan Libya Şafağı güçleri, Yüksek Mahkeme’nin kararı açıklanmadan bu türden toplantılara gitmenin doğru olmayacağını savundu. Diğer taraftan bazı yorumcular, Gadamis toplantısına Milli Genel Kongre’nin çağrılmayarak, Libya Parlamentosu’nun protestocu vekillerinin çağırılmasını “Libya Şafağı” güçlerinin bölme girişimi olarak yorumladı.

Buradan hareketle uluslararası toplumun, çözüm için bütün tarafların masada olduğu ve yasalar çerçevesinde herkesin üzerine düşeni yaptığı bir çözüm ön görmediği söylenebilir. Çünkü ülkede sorunun tarafı olan siyasi aktörlerden bir kısmının yer almadığı diyalog girişimleri sorunun çözümüne katkı sağlamayacağı gibi, tarafların kendilerine bu durumdan meşruiyet devşirip daha da ayrışmasına sebebiyet verecektir. Bu durumda güvenlik krizini de tetikleyen siyasi kriz derinleşecek ve siyasi çözümü zora sokacak, böylece “Libya’nın terör örgütlerince ele geçirildiğini” iddia eden Fransa (!!!) haklı çıkacaktır. Belki de İŞİD’in Suriye’de ortaya çıktığı günden beri SMDK’nın çağrılarını kulak tıkayarak sonunda bir uluslararası müdahaleyi “kaçınılmaz” kılan uluslararası toplum, bu sefer Fransa öncülüğünde Libya’ya müdahale ederek terörün “kökünü kazımak” isteyecektir.

Ancak unutulmamalıdır ki uluslararası hukukun çiğnendiği ve dünyanın bugüne kadar ürettiği temel değerlerin hiçe sayıldığı bir uluslararası sistem, terör gruplarının beslenebileceği lokal kriz alanları ortaya çıkarmaktadır. Çünkü temel meşruiyet parametrelerinin olmadığı bir dünyada, güce dayalı zorba yapılar ortaya çıkar, buralarda oluşan boşluk bölgesel ve uluslararası güçlerin çatışma alanına dönüşür. Bu durumda yapılması gereken şey dünya sisteminin meşruiyet ilkelerini daha fazla ayaklar altına almadan, çözüm odaklı hareket etmektir.