Lübnan’da 15 Mayıs’ta yapılması beklenen parlamento seçimlerine az bir zaman kala gerek siyasi parti liderlerinin seçime dair verdikleri beyanatlar gerekse uluslararası krizler seçim takviminin değişebileceği yönünde birtakım tahminleri beraberinde getirdi. Her ne kadar hükümetten Avrupa Birliği Gözlem komisyonuna seçimleri takip etmesi için bir davet gitmiş olsa da mevcut durumda siyasi arenada seçimlerin şeffaf ve adil gerçekleşmesi yönündeki çabalardan daha çok ertelenmesi için girişimlerde bulunulduğu görülüyor. Mart ayı itibarıyla Rusya-Ukrayna krizinin eklenmesiyle küresel bir boyuta da evrilen seçim yorumları esasen 15 Mayıs sonrasında ortaya çıkacak olan riskleri en aza indirgeme çabalarını barındırıyor.
Hariri boşluğunun doldurulamaması
Mayıs seçimleri için en belirgin kaygı Saad Hariri’nin politik kariyerine ara verdiğini duyurması sonrasında Sünni blokta açığa çıktı. Hariri’nin genel seçimlerde aday olmayacağını ve liderliğini yaptığı Müstakbel Hareketi’nin milletvekili adayı çıkarmayacağını belirtmesi, Sünniler tarafından seçimin boykot edilmesine yönelik seslerin yükselmesine neden oldu. Zira Saad Hariri özellikle son üç yılda siyasi kariyerinde ciddi düşüşler yaşamış olsa da Lübnan’daki Sünnilerin en önemli temsilcisi olmaya devam ediyor. Bu nedenle de Hariri sonrası aday olacak ismin Sünniler açısından kayd-ı itibara alınmaması katılımın bir önceki seçimlerden düşük olacağını gösteriyor. Saad Hariri için ise mevcut siyasi atmosfer göz önünde bulundurulduğunda seçimlerin kendisine herhangi bir zaferi getirmeyeceği açık. Bu nedenle de politik aktivizmini tamamen sona erdirmeyip askıya aldığını söylemesi 2026 seçimlerine dair bir hazırlığa işaret ediyor.
Sünni cephede beklenmeyen bir diğer gelişme ise Hariri’nin çekilmesinin yalnızca tabanında değil, parti içindeki gerilimi de açığa çıkarması oldu. Saad Hariri’nin hemen Fuad Sinyora üzerine yazılan senaryolar Müstakbel içinde hareketlenmeler olduğunu gösterdi. 1997 yılından itibaren Müstakbel Hareketinde yer alan ve Hariri’nin önemli destekçilerinden olan Mustafa Alluş’un 4 Marttaki istifası bu hareketlenmenin en önemli göstergelerinden biri. Sünni boşluğun daha büyük bir uçuruma dönüşmemesi adına Fuad Sinyora’nın isminin öne çıkması, Mustafa Alluş’un ve Hareket’ten kopmaya başlayan diğer isimlerin Sinyora’yla birlikte hareket edeceğine dair güçlü tahminleri beraberinde getirdi. Ancak Fuad Sinyora’nın Saad Hariri mirasını devralıp almayacağı belirsiz. Zira Saad Hariri, hiçbir alternatif ve çıkış noktası sunmadan seçmenini hayal kırıklığına uğratmış olsa da önde gelen diğer Sünni isimler Saad Hariri kadar bir finansal /siyasi desteğe ve tabana sahip değiller. Bununla birlikte Hariri ailesinden olmak da yeterli desteğin sağlanacağı anlamına gelmiyor. Bu nedenle de abi Bahaa Hariri’nin siyasete atılmasının kimseyi heyecanlandırmamış olduğu biliniyor. Bahaa’ya gelen tepkiler ise genelde Sünni toplumun gerçeklerinden uzak kalmış olması ve Saad’ı yalnız bırakmış olmasında toplanıyor. Bu durumda Alluş’un çizeceği rota da şimdilik belirsiz. Esasen Mustafa Alluş’un “şu an mevcut durum böyle bir boşluğu kaldıramaz o nedenle seçimlerde Sünni yokluğuna izin veremeyiz” sözleri seçmen için bir güvence oluşturulmaya çalıştığını göstermişti ancak Hariri’nin beyanatının hemen öncesinde ne olursa olsun seçimlere katılacaklarını söylemesi, hiçbir nedenle boykot taraftarı olmaması ve Hariri’yi seçmeni terk etmekle suçlaması Alluş’a karşı birtakım şüpheleri beraberinde getirdi. Dolayısıyla bir kesim tarafından istifa, partiyi dışarıdan temsil etme çabası olarak görülmüş olsa da Sünni taban açısından makas açılmış oldu. Hareketin kendi içerisinde yaşadığı bu kırılganlık ise mayıs seçimlerinin Sünniler için bir anlam ifade etmemesine yol açan temel nedenlerden biri olarak görülmeye başladı.
Maruni Blok’ta “Erteleme” rekabeti
Sünni blokta seçimlerin ertelenmesi seçmen açısından daha makul görülürken, ertelenmeye yönelik hesaplar Maruni blokta Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Özgür Yurtseverler Birliği hareketi ile Lübnan Güçleri lideri Samir Caca arasındaki rekabet üzerinden siyaseten yürütülüyor. Son olarak seçmenlerin kayıtlı oldukları değil bulundukları bölgelerde oy kullanabilmeleri için bir “Mega Center sistemi” kurulması önerisiyle gelen ÖYH lideri Cibran Bassil, meclise acil bir yasa çıkarılması için taslak sunacaklarını belirtmişti. Buna göre seçmenlerin oylarını kayıt bölgelerinin dışında kullanmalarına izin verilmesi, bir diğer ifadeyle oy kullanmak için bölge değiştirmek zorunda kalmayacaklarına dair bir karar çıkması bekleniyordu. Plana göre sekiz merkez bölgenin seçilmesi ve seçmenlerin oralarda oy kullanmaları öngörülürken, halihazırda benzin krizi varken seçmenin bir yerden başka bir yere gitme zorunluluğunun önüne geçileceği böylelikle de katılımın artacağı savunuldu. Öneri cumhurbaşkanı tarafından da desteklendi ancak belirlenen seçim bölgelerinin 15 Mayıs’a kadar hazırlanamayacağı bu nedenle de seçimlerin ertelenmesi gerektiğine dair iddialar gündeme geldi. İddia sahibi olan Samir Caca, Bassil’in seçimleri ertelemek istediğini belirterek önerinin kabul edilemeyeceğini ve seçimlerin ertelenmesini hiçbir şekilde kabul etmedikleri için bu yasanın çıkmasına karşı koyacaklarını belirtti. 2018 seçimlerinde koltuk sayısında önemli bir artış yaşayan Samir Caca, Cibran Bassil ve partisinin en zayıf olduğu dönemi iyi bir şekilde değerlendirmek istediği için seçimlerde kararsız olan Maruni seçmeni kendi tarafına çekebilmek için sürenin daha fazla uzatılmaması yönünde keskin bir tavır koydu. Bu anlamda Mega Center önerisinin birkaç gün önce meclise sunulmadan 2026 seçimlerine ertelenmesinde uluslararası baskının yanı sıra Caca’nın toplum nabzını yükseltmiş olmasındaki rolü de etkili oldu.
Seçim tarihinin değişimine yönelik manevralarda Cibran Bassil ve Mişel Avn’ın siyasi girişimlerini fark etmek mümkün. Parlamento seçimleri geciktikçe cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de gecikecek olması Mişel Avn için önemli bir fırsat. Kendi döneminin uzayacak olması bir yana, Cibran Bassil için cumhurbaşkanlığı zemininin hazır olması için vakit kazanmayı planlıyor. Ancak daha önce seçimleri mart ayından Mayıs’a çekmeyi başarmış olsa da cumhurbaşkanının son kararlarının hem siyasi rakiplerinin hem de müttefiki Hizbullah’ın duvarına çarptığı görülüyor. Cibran Bassil’in ise partisiyle bağlantılı olan 6 bakanının mevcut hükümette yer alması ancak ülkede iyileşmeye yönelik hiçbir somut adımın atılamaması, ayrıca Amerika’dan gelen yaptırımların kısmen bile olsa kalkmamış olması seçimler için biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan Hizbullah’la olan ittifak ilişkisini “seçimler için müttefikiz, politik olarak ayrıyız” denklemine oturtan Bassil, seçim için hala tam hazırlanabilmiş değil. Doğal olarak seçimin ertelenmesini muhtemel kılacak olan her girişim iyi bir seçenek olarak duruyor.
Nasrallah’ın seçim hazırlıkları
Seçimler konusunda elindeki siyasi taktikleri kullanan taraflardan birinin Hizbullah olduğu söylenebilir. Parti lideri Hasan Nasrallah seçimlerin zamanında yapılması konusunda Samir Caca gibi ısrarcı bir tutuma sahip. Bu tutumun arkasında Nasrallah’ın oy garantisine sahip olmadığı bir gerçek. Zira Tarık Bitar üzerinden devam eden tehdit dili, partinin kabineyi protesto ederek çalışmalara katılmaması ve son olarak Rusya- Ukrayna krizinde dışişleri bakanlığından yapılan açıklamaya karşı ülkede sembolik bir soğuk savaş yaratacak tarzdaki tepkisi Nasrallah’ın son agresif çıkışlarından sayılabilir. Bununla birlikte oy kaybı kaygısını korusa da Hasan Nasrallah mart başında yaptığı konuşmasında seçimlere hazır olduklarını ve ertelenmesini istemediklerini belirtmeyi ihmal etmedi, ek olarak bölgelerdeki adaylarının isimlerini içeren listeyi de kamuoyuna sundu.
Hizbullah’ın müttefiklerine göre daha özgüvenli yaklaşımında birtakım sebepleri göz önünde bulundurmak gerek. Hasan Nasrallah’ın son konuşmasında 2018 seçimlerine vurgu yaparak kazandıkları zaferi hatırlatması ve son dört yılda hepsini başaramasalar da verdikleri sözlerin çoğunu tuttuklarını ifade etmesi rakipleriyle psikolojik ve sosyolojik bir savaşa hazır olduklarını anlatıyor. Yakın zamanda Beyrut bölgesinden aday çıkaran Hizbullah’ın tavrını “Sünni bloka karşı bir kışkırtma” olarak niteleyen Sünni lider Fuad Mahzumi’nin bu çıkışı, seçimin psikolojik çekişme alanına dönüştüğünü gösteriyor. Hizbullah ise yalnızca Beyrut’ta değil Hariri’den boşalacak olan 21 sandalyeden kazanım elde etmek için ise Sünni yoğunluklu Beka- Hermel bölgelerinden de aday çıkarma çalışmalarına devam ediyor. İran’ın nükleer müzakere sürecine yeniden başlaması ve Arap doğalgaz boru hattının yeniden aktive edilmesi bağlamında Suriye’nin Lübnan arenasında yeniden görünmesi Hizbullah açısından seçimlere dair diğer açık kapılar olabilir. Hizbullah’ın planlarının ters gitmesi ihtimaline karşılık seçimleri ertelemek için bir sokak çatışması çıkarabileceğine dair tahminler ise Tayyune olayları düşünüldüğünde zayıf duruyor. Çünkü Lübnan mevcut durumda hiçbir iç çatışmayı kaldırabilecek tahammüle sahip değil. Dolayısıyla Hizbullah daha fazla kargaşada rol almak ve ertelenmesini istemek yerine istikrarlı bir şekilde seçimlere yürümeyi tercih ediyor.
Özetle, Lübnan’da seçimlerin zamanında yapılmaması mutat olsa da Mayıs seçimleri sonuçları kadar takvimine uyulması açısından da çok önemli. En son Rusya-Ukrayna krizinin Lübnan seçimlerini etkileyeceği ve ileri bir tarihe alınabileceğine yönelik ortaya atılan iddialara dair sebepler de kimseyi tatmin etmedi. Savaşın Lübnan’ı ekonomik ve siyasi olarak sarstığı bir gerçek olsa da seçimi savaşa mazeret olarak sunmak, ertelemeyi istemeyenlerin elinde koz olarak kullanılmaya başlandı. Dolayısıyla ertelenmeye dair atılan her adım, karşı bir atakla geri püskürtülüyor. Bu anlamda Lübnan, 2018 seçimlerindeki propaganda faaliyetlerinin, sokakları heyecanlandıracak seçim posterleri veya sloganlarının yer almadığı bir genel seçime ertelenme gölgesinde hazırlanmaya devam ediyor.