Arap Baharı her ne kadar Tunus’taki hareketlenmeler ile başlamış ise de asıl isimlendirme Mısır’da başlayan ve Hüsni Mübarek’in devrilmesi ile sonuçlanan olaylar neticesinde olmuştu. Kahire’nin meşhur Tahrir Meydanı’nda günlerce süren ve hemen hemen her kesimi içine alan direniş sonucunda meydana gelen dönüşüm Mısır halkını uzun yıllar sonra siyaset ile tanıştırmış oldu. Hüsni Mübarek’i devirmekte müşterek davranan taraflar hızlı bir şekilde ayrışarak büyük küçük yüzlerce siyasi gurupları meydana getirdi. Daha önce birlikte sisteme karşı olanlar bu sefer ayrı ayrı sistem içinde yer almak için birbirine karşı oldular.
Liberaller, Laikler, Milliyetçiler, Selefiler, Mutediller ve İhvan-i Müslimin. Hemen herkes sokakta taraftar bulabildi. Ancak uzun yıllar baskı altında kalmış olan Mısır toplumunu bu hareketlerin hiç biri tatmin etmedi. Fakat önlerine konulan sandığa giderken en teşkilatlı guruba yani İhvan’ın kurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi’ne yöneldiler. Kısa zamanda Muhammed Mursi’yi Devlet Başkanlığı’na taşıdılar ve aslında sokağın hiç okumadığı bir anayasa da oylanarak yürürlüğe sokuldu.
Bu yeni yapılanma yılını doldurmadan, Mısır muhalefeti yeni arayışlara hatta yeni çatışmalara yelken açtı. Tatmin olmayan kitleler, liderler, gelecek arayanlar, bulanık suda balık avına çıkanlar vs. herkes tekrar sokaklardaydı. Nihayet bunların toplamı haziran başından itibaren Mursi’nin birinci yıl dönümünde onu sokaktan devirmek üzere halkı 30 Haziran’da karşı gösterilere ve karşı devrime davet etti.
Bu durum aslında Muhammed Mursi ve İhvan için önemli bir uyarı idi. Bir yıllık sürenin muhasebesi ile halkın önüne çıkıp kendilerini ibra edebilirlerdi. Ancak bunu yapmak yerine Muhammed Mursi gösterileri çağrılarının şiddetlendiği 27 Haziran’da halka hitap ederek yaklaşımını ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, yönetimde bir yılını doldurması münasebeti ile yaptığı ve yaklaşık üç buçuk saat süren konuşması bir şekilde kendi haklılığının savunmasıydı. Sokağın nabzını alma konusunda fazla gayret göstermedi. Buna rağmen sokağı teskin edeceğini tahmin ettiğimiz (ama böyle olmadı) önemli kararlar açıkladı. Konuşmasında aşağıdaki hususlara yer vermişti:
- İç İşleri Bakanlığı’ndan anarşistlere karşı özel birim oluşturmasını istedi.
- Bütün parti ve siyasi güçlerin önerdiği anayasa değişikliğinin hazırlanması için bağımsız bir komisyon kurulmasını önerdi.
- İçinde Ezher Üniversitesi, Kilise, Gençlik, Devrimci Güçler, Üniversiteler ve Sivil Toplum Örgütlerinden temsilcilerin bulunacağı bir ulusal mutabakat konseyi oluşturulması.
- Ulusal mutabakatın sağlanması için gereken tüm önlemlerin alınması.
- Ulusal uzlaşmanın parti ve şahıslar üstü tutulacağı, meydan okumalara karşı koyabilecek iklimi oluşturacak ulusal bir çalışma ekseninin kabul edilmesi.
- Hizmet sektöründe vatandaşların maruz kaldığı sıkıntılara neden olan görevlilerin görevden alınması konusunda Bakan ve Valilerin yetkilendirilmesi; başbakanın vali ve bakanları bu işlemleri bir hafta içinde yerine getirip getirmediğini izlemesi.
- Tahsisattan aldığı yakıtı dağıtmayan veya dağıtım için verilen yakıtı almayan benzin istasyonlarının ruhsatlarına el koyulması
- İlgili birimlerle koordine halinde vatandaşların çıkarını koruyacak şekilde çalışmaktan imtina eden yakıt istasyonlarının işletilmeleri konusunda Gıda Bakanlığı’nın görevlendirilmesi.
- Bakanların ve valilerin dört hafta içinde 40 yaşını geçmeyen gençler arasından yardımcı tayin etmeye özen göstermelerini talep etmiştir.
Bu açıklamalar sokağın nabzını almak yerine bilakis muhalefetin tehdidi olarak algılanınca 30 Haziran’da başlayan gösteriler beklenenden daha büyük ve kalabalık oldu. Mursi ve İhvan ile aynı safta olması beklenenlerin de muhalefetin yanında yer alması aslında önemli bir mesaj iken; Mursi’nin taraftarları da alternatif bir şekilde meydanlara doluştu. Kahire’nin Medinet en-Nasr bölgesinde Rabiatu’l Adeviye Camisi’nin etrafında karşı gösterilere başlandı. Bu durum dalga dalga yayılarak bütün Mısır’a yayıldı. Mısır halkı tarihte hiçbir zaman bu kadar karşı karşıya gelmemiştir.
Bu durum karşısında aslında Mursi’nin devrimden sonra yeniden şekillendirdiği ordu da devreye girdi. Zaten sokak sürekli orduyu göreve çağırıyordu. Yönetime el koymasını istiyordu. Bu çağrılar karşısında soğuk kanlı davranan Genelkurmay başkanı Abdülfettah el Sisi sokaklarda ölümlerin başlaması üzerine (şu ana kadar gelen haberlere göre 30un üstünde ölüm vuku buldu) taraflara hitaben 1 Haziran’da bir ültimatom yayımlayarak soruna 48 saat içinde çözüm bulunmasını istemiştir. El Sisi ültimatomunda özetle şu hususlara yer vermiştir.
- Mısır halkının yaptığı barışçı gösteriler, taleplerini medeni şekilde ifade ettiklerini bütün dünyaya kanıtlamıştır.
- Herkes Mısır halkının sesini duymuştur ve artık bütün taraflar sorumluluklarını üstlenmelidirler.
- Ordu sorumluluğunun bilincinde olarak bu süreçte ve her zaman olduğu gibi ülkenin ve halkın güvenliğini sağlama kararlılığında olarak şu hususları deklare eder.
- Silahlı kuvvetler asla siyasetin bir parçası olmayacaktır. Kendisi için çizilen ve halkın demokratik talepleri ile şekillenen sınırların dışına çıkmayacaktır.
- Daha önce gelişen olaylar üzerine Silahlı kuvvetler taraflara anlaşmaları için bir hafta mühlet vermişti. Ancak bu bir haftada taraflar hiçbir girişimde bulunmamıştır.
- Daha fazla zaman kaybı bir sonuç doğurmayacağı gibi çatışmaları arttıracaktır. Oysa halk kendilerini koruyacak birine muhtaçtır.
- Silahlı Kuvvetler halkın taleplerini yerine getirilmesi konusunda tafralara son bir şans olarak 48 saat mühlet vermektedir. Bu süre içinde tarafların harekete geçmemesi halinde ordu tarihi sorumluluğu gereği gelecek için kendisinse bir yol haritası çizmek zorunda kalacaktır.
Bu ifadelerin bütün taraflarla ilgili olmasına rağmen, tabii olarak sorumluluk mevkiinde bulunan iktidar ve Mursi’ye karşı bir uyarı olduğu şeklinde değerlendirildi. Ordunun yönetime el koyacağı yorumları yapıldı. Kimilerini sevindiren, kimilerini de kızdıran bu yaklaşımlar üzerine ordudan yeni bir açıklama geldi. Buna göre “ordunun yönetime el koymak gibi bir niyetinin olmadığı” ifade edildi. Açıklamalarının amacının bütün parti ve tarafları çözüm arayışına sevk etmek olduğu vurgulandı. Bunun üzerine Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, ordunun verdiği bu ültimatomu reddederek uzlaşma için kendi planlarını uygulamaya koyacağını söyleyerek, ordudan bu ültimatomu geri çekmesini istedi.
Mısır sokaklarında yaşananların, iktidarı ve muhalefeti temsil edenlerin sloganları arasında bu karşılıklı açıklamalar Mısır’ı büyük bir çıkmaza sürüklemiştir. Peki ne olacak? Bunu şimdiden kestirmek oldukça zordur. Mısır halkının büyük bir çoğunluğunun zaten kaybedecek bir şeyi bulunmamaktadır. Onların talepleri uzak gelecekten ziyade yarına ulaşabilmek. Oysa bugün ağırlıklı olarak muhalefet ile işbirliği içinde olan bir gurup vardır ki, aslında bu karışıklıklarda onlar zarar göreceklerdir. Bunun farkında olan Mursi geri adım atmamakta ve adeta meydan okumaktadır. Zaten Hükümetin bir çok bakanı istifa etmiş durumda. Ordunun talebine uygun birkaç bakan kabineye yerleştirilebilir ve sorun geçici olarak ertelenebilir. Bu arada halkın talepleri de başka bir “bahara” bırakılır ve bu oyun sürüp gider.