2011 yılında Güney Sudan’ın ayrılmasıyla ekonomisinin %75’ini sağlayan petrolü kaybeden Sudan, 8 yıldır bir ekonomik kriz yaşamaktadır. Toparlanmaya çalışan Sudan hükümeti, ABD tarafından uygulanan ambargo ve ekonomik yaptırımlar yüzünden, ekonomik politikalarında başarılı olamamıştır. Sudan’da günden güne kötüleşen ekonomik durum, halkın hükümetten memnuniyetsizliğini gittikçe artırmaktadır. Geçmişte petrol gelirinden ekonomik reformlar yaparak iktidarını pekiştiren mevcut hükümetin meşruluğu sorgulanır hale gelmiştir. Bu yüzden hükümet iki cephe ile karşı karşıya gelmiştir: Bir yandan kötü dış ilişkiler ve uluslararası destek yoksunluğu, öte yandan mutsuz halk yığınları. Bu meydan okumalar karşısında Ömer El-Beşir hükümeti iç ve dış siyasetini yeniden düzenlemeye başladı. İç siyasette yapılan farklı planlar enflasyonun yükselmesini önlemekte aciz kaldı. Ancak dış siyasette atılan adımlar şimdilik olumlu sonuçlar vermiş görünüyor. ABD ambargosunu hafifletti, AB de hükümete yaklaşmaya başladı. Türkiye Sudan ile ilişkisini stratejik ilişki düzeyine yükseltmeye çalışıyor. Buradaki ironik gerçek şudur: Sudan İslamî Hükümeti, Sudanlılar arasında popüler iken çok zayıf bir dış politikası vardı; son yıllarda aynı iktidar ekonomik sorunlardan dolayı içeride popülerliğini kaybederken, ABD ve AB nezdinde kabul görmeye başladı.

Sudan’da Siyaset ve İktidar

ABD Trump yönetimi, 5 Kasım’da yaptırımları İran’a yeniden uygulamaya başlamışken, 8 Kasım’da ABD dış işleri bakan yardımcısı John L. Sullivan ve üst düzey yetkililer, Washigton’u ziyaret eden Sudan Dış İşleri Bakanı Eldirdiri Mohamed Ahmed ile Sudan’ı terörizme sponsorluk yapan ülkeler listesinden çıkarmak için bir toplantı düzenlemişlerdir. 1979 yılında İran’daki İslami devrim ABD-İran ilişkilerinin kırılma noktası olduğu gibi ABD-Sudan ilişkilerinin gerilmesi 1989 yılında Sudan’da Kurtuluş Devrimi olarak adlandırılan Sudan İslami Hareketi’nin darbeyle iktidara geçmesiyle başlamıştır. O tarihlerden itibaren kendi söylemleri ile İslamî iktidarlarca yönetilen Sudan ile İran, ABD tarafından Uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden ülkeler olarak görülmüşlerdir. Bu yüzden Beyaz Saray’ın farklı yönetimleri, yaptırım uygulamalarıyla bu iki ülkenin hükümetini zayıflatarak, ABD merkezli uluslararası siyasete karşı söylem ve eylemlerinden vazgeçirmeye çalışmışlardır. Ancak son üç yıldaki gelişmeler bu durumun Sudan için artık geçeli olmadığını gösteriyor.

Sudan’ın İslamcıları, 1989 yılında darbeyi Kurtuluş Devrimi sloganıyla gerçekleştirmişlerdi. Sudan idaresinin başına geçtikleri andan itibaren ABD’yi düşman ilan etmişlerdi. ABD ise buna cevap vermekte gecikmedi. İran ve Libya ile şüpheli ilişkiler içinde  ve Güney Sudan’daki insanlara karşı dini savaş yürütmekte olduğu gerekçesiyle 1993 yılında Sudan hükümetini teröre sponsorluk yapan ülkeler listesine eklemiştir. 1997 yılında ise Sudan’a ekonomik yaptırımlar ve ticari ambargo koymuştur. ABD bunları yaparken bölgedeki müttefiki olan ülkeleri Sudan hükümetine karşı da kışkırtmaktaydı. Bu durum göreceli olarak iktidarın performansını olumsuz etkilemiştir. Ancak iktidar ABD’nin bu düşman tavrını kullanarak Sudan’daki insanlar arasında popülerliğini artırmıştır. Aynı zamanda Çin ve Rusya gibi güçlü devletlerle siyasi ve ekonomik ilişkiler kurabilmiştir. Bu ilişkiler neticesinde Sudan petrolü 1999 yılında Çinli şirketler vasıtasıyla pazara sunabilmiştir. Nitekim Çinliler Sudan’ın birinci ekonomik ortakları olmuşlardır. Yeni çıkan petrol gelirleriyle ekonomik durumu gelişen Ömer El-Beşir hükümeti, yol yapımından barajlara, otomobil sanayisinden, askeri sanayiye kadar  kalkınmaya yönelik projelerini  yine Çinli şirketlere vermiştir. Böylece Çin-Sudan ilişkileri güçlü siyasi ve ekonomik bağlar ile pekiştirilmiştir.

İki taraf arasındaki bu ilişkiler siyaseti ve ekonomik alanları geçerek kültürü de içine almıştır. 90lı yıllardan beri Hartum Üniversitesi’nde faaliyet gösteren bir Çin Dili ve Edebiyatı Bölümü ile birlikte 2010 yılında hayata geçen Konfuçyus Kültür Merkezi faaliyetlerini sürdürürken; yüzlerce Sudanlı öğrenciye de eğitim bursu verilmiştir. Fakat petrol bölgeleleri 2011 yılında ayrılan Güney Sudan’da kalınca, iki ülke arasındaki ilişkinin temel dayanağı olan petrol de ortadan kalmıştır. Zira ekonomsi petrole dayanan Sudan’ın Çin’den aldığı borçları geri ödemesi için elinde bir gelir kaynağı kalmamıştır. Bu yüzden Sudan hükümetine olan güveni azalan Çinli şirketler yavaş yavaş Sudan’dan çekilmeye başlamışlardır. Bu sebeple El-Beşir rejimi en büyük gelir kaynağı olan petrolü kaybederken en büyük siyasi ve ekonomik ortağının güvenini de yitirmiş olup, yeni arayışlara girişmek zorunda kalmıştır.

Sudan’da Değişen Siyaset

Son 5 yılında Sudan Hükümeti, yeni bir iç ve dış siyaset izlemeye başlamıştır. İç siyasette muhaliflere diyalog çağrısını yaparken dış siyasette batılı ülkeler ile ilişkisini normalleştirip, uluslararası siyasete yeniden entegre olmaya çalışmıştır. Buradaki hedef ABD’ye normalleşme mesajı vermektir ki; ABD bu işareti olumlu karşılaşmıştır. Bu bağlamda meseleleri müzakere etmek için 2015 yılından itibaren iki ülke yetkilileri yoğun görüşmeler yaptıktan sonra ortak bir konsey oluşturmuşlardır. ABD yaptırımları ve ambargoyu kaldırmak için içi savaşı bitirmek, insani yardımların isyancıların bölgelerine ulaştırılmasına izin vermek, terörizme karşı mücadelede yer almak konularını şart koşmuştur. Bu sürecin sonunda ABD Obama yönetiminin son aylarında, Sudan’ın belirlenen hususlarda olumlu adımlar attığını ifade etmiş, ve Sudan’a karşı (1997’de Bill Clinton tarafından çıkartılan 13067 sayılı, ve George Bush yönetim tarafından 2006’da yayınlanan 13412 sayılı yaptırım kararları) uygulanan yaptırımları kaldırmıştır. Ancak Sudan’ın terörizme sponsorluk yapan ülkeler listesinden çıkarılması yeni şartlara bağlanmış ve Trump yönetimine bırakılmıştır. Trump yönetimi selefinin ulusal ve uluslararası düzeylerde aldığı bir çok kararı iptal etmesine rağmen, Obama’nın Sudan’la ilişkiyi normalleştirme planından vazgeçmemiştir. Bu sefer, Sudan’dan, belirtilen hususlardaki profilini daha da iyileştirmekle beraber özgürlükler ve demokratik geçiş konularına da önem vermesi istenmiştir. Bu konuda  görüşmeler devam etmekte ve görünen o ki yakın zamanda Sudan terörizme destek sağlayan ülke listesinden çıkarılacağı yönündedir.

ABD ile Sudan’ın yakınlaşmaları sadece yukarıda zikredilen hususlara bağlı değildir. Başka siyasi hususlar da vardır. ABD ve diğer batı ülkeleriyle çıkar ortaklığı olmayan Ömer El-Beşir rejimi Sudanlılar arasında  popülerliğinin azaldığının farkındadır. Bu durum, rejimin 2020 yılındaki seçimde çok zor durumda kalacağı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Sudan tarafı ABD ile ilişkiyi normalleştirip, seçimde ABD’nin desteğini veya tarafsızlığını garanti etmeyi planlamaktadır. ABD ise ilişkiyi yıllardır Çin’in Afrika’daki büyük kalelerinden biri olarak görülen Sudan’ı batıya doğru çekme derdindedir. Ancak bu gelişmelere rağmen hala iki taraf birbirine güvenmemektedir. Zira görüşmelerden sonra  ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı John L. Sullivan Sudan büyük ilerlemeler katetmiş, fakat yine de yapması gereken başka hususlar vardır, şeklinde bir değerlendirme yapmıştır. Bu yüzden Sudan Dışişleri Bakanı Eldirdiri Mohamed Ahmed, Washington’u ziyareti sırasında Foreign Policy gazetesine verdiği mülakatında   ABD vaatlerinden vazgeçerse, Sudan daha esnek dış siyaset izleyen Çin, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerle ilişkilerini daha da güçlendirmek zorunda kalacak açıklamasında bulunarak adeta bir gözdağı vermiştir.

Türkiye ve Sudan

Geçen Aralık ayındaki Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın Sudan’a ziyareti ve ziyaret sırasında imzalanan 22 anlaşma Sudan-Türkiye ilişkilerini bir hayli ileriye taşımıştır. Aslında ziyaret öncesinde de Türkiye’nin Sudan ile ticaretin yanı sıra Yunus Emre Kültür Merkezi ve Niyala Türk Hastanesi gibi kurumlar ile hem kültürel hem de sağlık alanlarında çalışmalar yapmaktaydı. Ancak ziyaret sırasında Sevakin Adası’nın Türkiye’ye tahsisi, Türkiye’nin Sudan’da askeri üs kuracağı söylentilerine sebep oldu. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 7-8 Kasım’da iki günlük Sudan gezisinde Sevakin’i ziyaret etmesi, iddiaları  daha da güçlendirmiştir. Yine Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı 21-23 Kasım’da Sudan’a 3 günlük bir ziyaret yapması ilişkilerin ilerlediğini göstermektedir.

Diğer taraftan Sudan Dışişleri Bakanı Kasım ayının sonunda Fransa, Almanya ve Büreksel’i kapsayan bir Avrupa turu yapacak olması da Sudan’ın arayışlarını göstermektedir.

Sudan Rusya ve Çin ile de ilişkisini iyi tutmaya çalışıyor. Bölgesel düzeyde ise Sudan komşu ülkeleriyle en sakin dönemini yaşıyor.  Tüm bu çabalar, Sudan’ın terörizme sponsor olan ülkeler listesinden çıkarılmasıyla, Batıyla bir uzlaşma süreci ve dünya ile barışık bir ilişki kurmakla sonuçlanabilecektir. Bu durum, 30 yılı aşkın bir süredir dünya siyasetinden dışlanan ülkeye uluslararası siyasete entegre olma fırsatını sağlayacaktır. Ancak  bunun yakın gelecekteki sonuçlarının ülkenin ekonomik ve siyasi durumunu mu düzelteceği yoksa Ömer El-Beşir Rejiminin ömrünü mü uzatacağını zaman gösterecektir.