14 Şubat Cuma günü dünya basınında ‘Libya’da, Tümgeneral Halife Haftar’ın, Milli Genel Kongre’yi (MGK) feshettiği ve Libya Askeri Geçiş Konseyi’ni ilan ettiği’ yönünde yer alan haberleri okumamı müteakip, Türkiye’den birçok arkadaşım arayarak Libya’da darbe olduğunu bir an önce Türkiye’ye dönmem gerektiğini söyledi.

Haftar’ın her ne hikmetse Suudi Arabistan sermayeli El-Arabiya kanalında yayınlanan deklarasyonunda “müdahalenin, yönetime el koyma girişimi olmadığı, devrim değerlerini korumaya, geçiş sürecini istikrarsızlıktan kurtarmaya yönelik olduğu” ifade edilmekteydi. Dünya basınında Haftar’ın Libya ordusu içerisinde destekçileri olduğu belirtiliyor, muhtemel bir iç savaştan söz ediliyordu. Ancak ben nedense oldukça rahat bir şekilde başkent Trablus’taki hayatımı sürdürmeye devam ettim, hatta buradaki genç arkadaşlarla yaşımız gereği Türkiye’de askeri darbe göremedik, kısmet Libya’da görmekmiş diye şakalaştık.

Haftar’ın açıklamasını müteakip Libya’daki siyasi çevrelerden “bu açıklamanın bir askeri darbe girişimi olduğu ve kabul edilmez olduğu” yönünde demeçler verildi. Neredeyse bütün siyasi taraflar Haftar’ın çıkışına karşı birleşmişti. Eş zamanlı olarak, yerel basında ve uluslararası basında Haftar’ın uzun yılar ABD’de kaldığına vurgu yapılarak, bu girişimde CIA’in rolü olabileceği yönündeki spekülasyonları okurken “biz her olayı böyle okuyorsak, demek ki dünyada ne olup bittiğine dair bir bilgimiz yok” dediğimi hatırlıyorum.

Haftar’ın yaptığı basın açıklamasından iki gün sonra hakkında tutuklama kararı çıkarıldı, Libya Genel Kurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, müesses nizamı tanıdıkları ve siyasetle ilgilerinin olmadığı belirtildi. Darbe bertaraf edilmişti. Muhtemelen Uluslararası arena da benim gibi düşünüyor olmalıydı ki uluslararası makamlardan Libya’da yaşanan gelişmelerden endişe duydukları yönünde çok ciddi ağızlardan açıklama gelmedi.

Darbe girişiminin vücut bulduğu zemin tehlike dolu idi, çok sürmeden ikinci darbe girişimine neden oldu. Libya Milli Genel Kongresi’nin (parlamento) görev süresi 7 Şubat’ta son bulmasına rağmen, parlamento kendi aldığı kararla görev süresini yılsonuna kadar uzattı. Bunun üzerine 7 Şubat’tan itibaren başlayan sokak gösterileri Libya’nın her yerine yayıldı, Parlamentonun erken seçime gitmesi talep ediliyordu.  Parlamentodaki Adalet ve Bina Partisi (Müslüman Kardeşlere yakın) ve diğer İslami gruplar ve bazı bağımsızlar görev süresinin uzatılmasından yana iken, Mahmud Cibril’in başını çektiği Ulusal Güçler İttifakı ve diğer bağımsızlar erken seçim istemekteydi. Tabi tarafların tercihlerinin arka planı hakkında spekülasyon yapmak mümkün iken, bu konuya burada girmiyoruz.

Erken Seçim Kararı

Gün geçtikçe büyüyen sokak gösterileri otuza yakın bağımsız milletvekilinin “halkın taleplerine karşılık vermek” için istifasını beraberinde getirdi. İşte “ikinci darbe girişimi” olarak nitelen Libya’nın en güçlü milis birliklerinin şehri Zitan’dan gelen açıklamalar dünya medyasının gündemine oturdu. İtiraf etmeliyim ben de korktum ve acaba Libya’yı terk etmeli miyim diye düşündüm. Aslında Libya’da bir askeri darbe olmayacağından emindim, ancak olanlar bir kaosun habercisi gibiydi.

Libya’da milisler denince akla gelen en önemli şehirlerinden Zintan’daki Kaka ve Savaik Tugayları tarafından 18 Şubat Salı günü yapılan açıklamada “Parlamento’nun kendisini beş saat içinde fes etmemesi durumunda, parlamenterlere karşı silahlı müdahalede bulunacağı” duyuruldu. Bunun üzerine başta ABD olmak üzere, uluslararası camiadan Libya parlamentosuna ve Libya hükümetine destek açıklamaları geldi. Anlaşılan uluslararası kamuoyu durumun vahametini hemen kavrayıp harekete geçmişti. Zira ülkenin en güçlü milis birliklerinden gelen bu açıklama hayata geçerse ülkede iç savaş çıkardı. Çünkü Misrata, Suku Cuma, Zilitan, Beni Velid ve diğer kentlerdeki milisler Zintanlı milislere karşı harekete geçer ve ülkede ucu açık bir kaos ortamı meydana gelebilirdi.

Bu durumda, hem Libya’daki diğer milis gruplarının parlamentoyu destekledikleri yönünde yaptığı açıklamalar, hem uluslararası kamuoyunun açıklamaları hem de parlamentonun erken seçime gitme kararı alması neticesinde “ikinci darbe girişimi” de bertaraf edilmiş oldu. Tabi burada BM Libya Temsilcisi Tarık Mitri’nin arabuluculuk çabalarını da zikretmeden geçmeyelim.

Ancak parlamento erken seçime gitmeden önce Ali Zeydan hükümetine verdiği güvenoyunu geri çekmeyi ve yeni bir hükümet kurmayı tartışıyordu. Bu durumda mart ayında seçime gidecek olan Parlamento, Zeydan hükümetini değiştirir ve yeni hükümet atarsa bu hükümetin meşruiyeti tartışmalı olur. Seçimlerden sonrasına bırakılırsa, seçimlerin gerçekleştirilmesi, Cumhurbaşkanının seçilmesi ve parti gruplarının oluşmasının sonrasına kalması demektir ki bu durumda da Zeydan hükümeti dört beş ay daha iktidarda kalır. Bu kadar süre içerinde meşruiyeti tartışmalı olan bir hükümet güvenlik, ekonomi vs. konularda ne kadar adım atabilir sorusu gündeme gelir. Bu sorunun cevabı eğer olumsuz olursa Libya’da önümüzdeki beş-altı ay boyunca her şey sürüncemede kalmaya devam edecek demektir.