Türkiye İstatistik Kurumu’nun Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki ticaretin hacmine ilişkin verdiği ilk istatistikler 1980 yılına aittir. Söz konusu yılda Türkiye ile BAE arasındaki toplam ticaret hacmi sadece 69 milyon dolardı. Daha önceki on yıllar boyunca iki devlet arasındaki ticaretin yokluğu ikili ilişkilerin de yokluğunun bir göstergesi aslında. 1980’li yıllar ilişkilerin başladığı yıllar oldu. İlişkileri başlatan dinamik Türkiye için ekonomik iken, BAE için güvenlikti.

Bugün BAE’yi oluşturan emirliklerin Türkiye’nin selefi Osmanlı imparatorluğu ile hemen hemen hiçbir tarihi ilişkisi olmadı. Osmanlı devleti, 16. yüzyılda Hint Okyanusu ve onunla bağlantılı Kızıl Deniz ve Basra Körfezi’nde hakimiyet kuran, Bahreyn, Hürmüz ve Umman’ın Hint okyanusu sahillerinde stratejik noktaları eline geçiren Portekizlerle giriştiği ve gücünün zirvesinde olduğu dönemde hakimiyetini Basra Körfezi sahillerine kadar yaymıştı, ancak bu hakimiyet Katar’ın güneyine geçmedi. Osmanlıların bu yüzyılda kurduğu hakimiyet ancak 17. yüzyıla kadar devam etti.

Osmanlı devleti 19. yüzyılın son çeyreğinde Basra Körfezi sahilleri üzerinde tekrar hakimiyet tesis etti ve bu bölgeleri Suudi Arabistan’ın iç bölgesi Necid ile birlikte Basra eyaletinin bir parçası yaptı. Ancak 16. yüzyılda olduğu gibi bu son girişiminde de Osmanlı İmparatorluğu Katar’ın güneyine, yani bugün BAE’yi oluşturan emirliklere hakimiyetini yayamadı. Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra kısa bir süre içinde bölgede kalan son askeri varlığını da tamamen kaybeden Osmanlı’nın, böylece BAE’yi oluşturan emirliklerle olan sınırlı coğrafi yakınlığı da kalmadı.

19. yüzyıl sonunda BAE’yi oluşturan emirlikler İngiltere ile yoğun ilişki içerisindeydi. Osmanlı’nın Katar’a yerleşmesinin ardından ise İngiltere, bir ‘anlaşma’ ile bu emirliklerin kendisinin haricinde herhangi bir yabancı güçle doğrudan ilişkilere geçmesini yasakladı. BAE’yi oluşturan emirliklerin böylelikle Körfez harici güçlerle ilişkileri tamamen kesildi. Bu durum İngiltere’nin Basra Körfezi’nden çekildiği 1971 yılına kadar devam etti. Dolayısıyla bu tarihe kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun selefi Türkiye Cumhuriyeti’nin de BAE’yi oluşturan emirliklerle herhangi bir diplomatik ilişkisi olmadı. Türkiye, 1971 yılında bağımsızlığını kazanan BAE’yi hemen tanıdı, ancak ilk elçiliğini sekiz yıl sonra, 1979 yılında açtı. BAE ise Türkiye’deki elçiliğini bu tarihten dört yıl sonra, 1983 yılında açtı.

1980’li yıllar Türkiye ile BAE arasındaki ilişkilerin başladığı ve serpildiği yıllar oldu. Türkiye’nin BAE ile ilişkileri geliştirmesinin en önemli sebebi ekonomikti.  Zira Türkiye 1920’li yıllardan beri sürdürdüğü ithal ikameci sanayileşme modelinden ihracata yönelik ekonomik modele geçişi 1980’li yıllarda yaptı. Bu yeni modelin hayata geçirilmesi için devlet-hükümet yetkilileri Türkiye’de üretilen mal ve hizmetler için yeni pazarlar bulmak ve yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmek için aktif bir dış politika izlemeye başladı. Petrol zengini olan ve 1970’li yıllarda petrol fiyatlarındaki artışla ellerinde sermaye biriken Körfez ülkeleri, Türkiye’nin doğal olarak ekonomik ve politik ilişkilerini geliştirmek istediği bölgelerin başında geliyordu.

BAE açısından Türkiye ile olan ilişkileri geliştirmenin esas motivasyonu ise daha çok güvenlikti. Zira 1980’li yıllar BAE’nin İran kaynaklı tehditlerle karşı karşıya kaldığı yıllardı. Bilindiği gibi 1979 yılında İran’da iktidara gelen Ayetullah Ruhullah Humeyni önderliğindeki din adamları devrimi diğer Ortadoğu ülkelerine ihraç etmek istiyordu. BAE; Irak, Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan’a nispeten daha avantajlı bir durumdaydı. Zira İran devrimi bu ülkelerde özellikle Şiileri harekete geçirmişti. BAE’nin ise sorun oluşturacak boyutta bir Şii problemi yoktu. Var olan Şiilerin ise ekonomik durumları gayet iyiydi. Ancak yine de devrim BAE’yi de etkiledi. Zira İran’daki yeni rejim monarşi karşıtı idi ve Sünni İslamcı hareketlerin daha cesur taleplerle gelmelerine yol açıyordu. Nitekim BAE’nin Müslüman Kardeşler’e yönelik tavrının değiştiği yıllar da bu yıllar olacaktı. BAE’yi oluşturan emirlikler arasında İran’a karşı takınılacak tutum konusunda farklılıklar elbette vardı. Özellikle Dubai’nin İran’la ticari ilişkileri güçlüydü. Şarika emirliği ise İran’ın 1971 yılında işgal ettiği adadan çıkarılan petrolden payını alıyordu. Adaları işgal altındaki Ras el Hayma ve BAE’nin en güçlü emirliği olan Abu Dabi açısından İran’la ilişkileri yumuşatacak bir sebep yoktu. BAE işte bu jeopolitik ortamda Türkiye ile yakınlaştı ve ilişkilerini geliştirdi.

Tarafların ilişkileri geliştirme yönünde irade sergilediklerinin en net göstergesi karşılıklı ziyaretler oldu. Türkiye ve BAE arasındaki en üst seviyede resmi ziyaretler 1980’li yıllarda yapılmaya başladı. İlk ziyaret BAE’den geldi. BAE’nin kurucu Devlet Başkanı Şeyh Zayed bin Sultan el Nahyan, 8 Ağustos 1984 günü dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in daveti üzerine Türkiye’yi ziyaret etti. Ziyaret medyada geniş yer buldu ve Şeyh’in seyahati neredeyse adım adım basın tarafından takip edildi. Türk basınının BAE’ye bakış açısını en net yansıtan gazete Günaydın oldu. Gazetenin Şeyh Zayed’in Ankara’ya geleceği gün yayınladığı haberin başlığı, “Zengin Ülkenin Devlet Başkanı Şeyh Zayed’e ‘Hoşgeldin’ diyeceğiz” idi. Diğer gazeteler de BAE’nin petrol kaynaklı zenginliğini vurgulayan ve ekonomik motivasyona dair ipuçları içeren benzer haberler yaptı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren de konuğu ile gezisi boyunca yakından ilgilendi. Şeyh Zayed’i havaalanında uçağın merdivenlerinde bizzat kendisi karşılayan Evren, yine Şeyh Zayed’i Ankara’dan İstanbul’a havaalanında uğurladı. Evren ayrıca Şeyh’in hem Ankara’da hem de İstanbul’da onuruna yemek verirken, Ankara’da katıldığı müzik ve gösteri etkinliğinde, İstanbul’da Deniz Müzesi’ni ziyaretinde ve yaptığı boğaz turunda BAE liderine eşlik etti.

Şeyh Zayed’in ziyareti BAE açısından güvenlik endeksli bir ziyaretti. Bu durum, Şeyh Zayed’in yaptığı açıklamalarda kendini gösterdi. Zayed Ankara’ya indiğinde yayınladığı mesajında, ‘’yaptığı ziyaretin bölge ve dünya barışının gerçekleşmesi için Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin göstereceği ortak çabalar bakımından önemli bir merhale olmasını içtenlikle ümit ettiğini’’ belirtti. BAE’li lider yine ikili görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde barışın gerçekleşmesi için itici bir güç olduğunu” vurguladı.

Türkiye açısından ise BAE Devlet Başkanı’nın gezisi ekonomik açıdan önemliydi. Nitekim ikili görüşmelerde dönemin Başbakanı Turgut Özal, konuk heyete Türkiye ekonomisi hakkında bilgi verdi. Özal ayrıca, yabancıların Türkiye’de mülk edinmeleri ile ilgili alınan kolaylık sağlayıcı önlemleri ve mevzuat değişikliklerini anlattı.

Türkiye’den BAE’ye üst düzey resmi ziyaret bir yıl sonra geldi. Kenan Evren, BAE’yi 12 Kasım 1985 günü ziyaret etti. Şeyh Zayed de Evren ile bizzat ilgilendi: Evren, Abu Dabi’de askeri havaalanında Şeyh Zayed tarafından karşılandı. Şeyh Zayed, Evren’in BAE’deki ziyaretlerinde de kendisine eşlik etti. Umman sınırında büyük bir vaha olan el-Ayn gezisi bunlardan yalnızca bir tanesiydi. Şeyh Zayed ayrıca, Kenan Evren’e BAE’nin en büyük onur nişanı olan ‘Birlik Nişanı’nı da verdi.

BAE’nin kaygıları bu ziyarette de güvenlik ağırlıklı iken, Türkiye’ninkiler ekonomik olmaya devam etti. Nitekim Evren’in ziyaretini takip eden gazeteler, ikili görüşmelerde dış politikaya dair nelerin tartışıldığını pek ele almadı. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre Türkiye, BAE ile görüşmelerde iki proje teklifi sundu ve tekliflerden sadece birisi BAE tarafından kabul edildi. Basında çıkan haberlere göre Türkiye’den gelen heyet ayrıca BAE’de müteahhitlik işlerinde Türk firmalarına fırsat verilmesini ve Türkiye’de üretilen savunma malzemelerinin BAE’ye satılmasını görüşmelerde gündeme getirdi.

Erken dönem Türkiye-BAE ilişkileri farklı beklentiler üzerine kurulmuş olsa da 1980’li yıllarda rayına oturdu ve takip eden on yıllar boyunca hemen hemen sorunsuz devam etti. 1990’lı yıllardan itibaren ikili ilişkilerin gelişimi ile özellikle siyasi ilişkilerin son yıllarda gerilmesi ise başka bir çalışmanın konusu…

*Bu makale, Marmara Üniversitesi Uluslararası Politik Ekonomi bölümü için hazırlanan ‘’Erken Dönem Türkiye-Birleşik Arap Emirlikleri İlişkileri: 1980-1990’’ başlıklı yüksek lisans tezinin kısa bir özeti niteliğindedir.