Eski dünya düzeninin kurulduğu Birinci Dünya Savaşı’nın son yılının yüzüncü yıl dönümüne giriyoruz. Aradan geçen bir asırlık zamana o kadar çok şey sığdı ki. Tarihin nerede ise hiç bir asrına sığmayacak dönüşümler yaşandı son yüzyılda. Belki de milenyuma gireceği için iki bin yıllık birikimi bir asra sığdırdı ve insanoğlunun muhayyilesinin sınırlarını test etti bu yüzyıllık süre. Aslında 2017 yılı da asrın geleneğini aratmadı. Baş döndürücü olaylara sahne oldu. Bir çoğunu geçmişten devralsa da yaşananlar adeta yeni bir dünya düzeni arayışını ortaya koyuyordu.
Dünyadaki Değişimler
Birinci dünya savaşına seyirci kalan ama savaş sonunda patronluğa soyunarak “açık kapı” politikaları ile dünyanın gündemine giren ABD, dünya patronluğundan eskimiş dünyanın patronluğuna tenzil-i rütbe eyledi. Son yüzyılda kaderine mahkûm edilmiş olan Latin Amerika’da bile ciddi oluşumlar ve sadece Amerika kıtasının değil, dünyanın bir parçası olduklarını gösterir kıpırdanmalar oldu.
Birinci dünya savaşının tatminsiz çocukları ikinci dünya savaşı ile yeniden birbirine girdikten sonra bunun böyle devam edemeyeceğini düşünerek yeni bölgesel işbirliği ve ittifaklar arayışına girmişlerdi. Bu yüzden büyük mücadeleler ile AB kurulmuş ve Avrupa’nın topyekûn dönüşümüne imkan vermişti. Ancak AB de dünya savaşının bitişinin yüzüncü yılına girerken çözülme aşamasına geldi. Sadece AB değil, İskoçya, Katalonya örneklerinde olduğu gibi Avrupa ülkeleri içerisinde de ayrılık ve bölünme çanları çalmaya başladı.
1917 yılında Bolşevik ihtilali ile Batı bloğundan ayrılarak dünyaya yeni bir imaj sunan Rusya (Eski SSCB) 99 yıl sonra adeta yeniden sahneye dönerek imaj tazelemesi yaptı. Putin, zorba ve çağdışı kalmış sosyalist bir sistemin liderliğinden, barışı kuran mertebesine yükseldi. Soğuk savaşın en büyük tarafı olan eski SSCB’nin varisi Rusya yeniden oyun kurucu olarak sahneye çıktı.
Yüz yıl içinde genellikle dünyanın ötekisi olarak benimsenen Çin (hala böyle görenler var) Maoizmi unutturan, Konfuçyan bir kimlik ve sessizlikte ilerleyerek eski dünyaya alternatif olma eşiğine geldi. Üreterek dünyaya yayılan Çin hala siyasette sessizliğini korusa da bütün dünyada son yüzyılda çevrede kalmış olan ülkelerdeki projeleri ile alternatif arayışlar içinde olduğunu gösterdi.
Portekizliler, Hollandalılar, Fransızlar ve İngilizler hülasa bütün Avrupa’nın servetine göz dikip, sadece serveti değil kimliği de elinden alınan Hindistan yüzyıl boyunca kaderi ile baş başa kalırken, nereye varacağı konusunda kimsenin tahmin edemeyeceği bir şekilde kendisini yeniledi. Nüfusu, beşeri, potansiyeli ve geleceğin en büyük rekabet alanı olan bilişimdeki birikimi ve uluslararası örgütlerdeki aktivizmi ile Hindistan önümüzdeki çeyrek asrın en önemli aktörü olmaya aday olduğunu gösteriyor.
Sömürge asrından beri imajı hep “kara” gösterilerek sömürülmeye devam eden Afrika, yüzyılın sonunda büyük bir imaj değişikliğine uğradı. Sadece köle kaynağı, medeniyetin uğramadığı, kaynaklarının kolayca talan edilebildiği bir kıta olmadığını göstermeye başladı. Dünya bu coğrafyaya bir kıta olarak değil, 54 ülkeden meydana gelen bir coğrafya olarak bakmayı öğrendi. Gerek kölelik asrından kalan Afrikalılar ve gerekse post kolonyalist dönemde ABD ve Avrupa’nın kalkınmasında ciddi katkısı olan Afrika diasporası kendi kökenlerinin farkına vararak -çok yavaş da olsa- son yüz yılın hesabını yapmaya ve sorgulamaya başladı. Bu yüzden hemen herkes geleceğin kıtası olarak görmeye başladığı Afrika’ya yönelip ortak aramaya girişti. Ancak geçmişte sabıkası olanlar bu yarışın dışında kalacak, buna karşılık eşit ortaklıklar kurabilenler Afrika ile birlikte dünya yönetişiminde aktif olabilecektir. BM ve İİT’den sonra en büyük hükümetler arası organın Afrika Birliği olduğu hatırdan uzak tutulmamalıdır.
Ortadoğu ve İslam Dünyası
Kalemimiz Ortadoğu ve İslam Dünyasına varmıyor. Zira görünüşte 100 yılık problemleri aşabilmiş değil. Çünkü eski dünya düzeni kurulurken büyük ölçüde nesne olarak seçilmiş bu coğrafyada hâlâ hesaplaşmalar sürüyor. Mandacı/Kolonyal aklın belirlediği sınırlar, içeride bitmek tükenmek bitmeyen iktidar ihtirasları, sürekli parlak geçmişin mistisizmini aşamayıp kendini yeniden inşa edemeyen toplumsal yapılar, yüzyıldır devraldıkları problemler ile boğuşuyor.
Ancak yüzyılın sonunda bu problemler ile dışardan gelen akılla değil, kendi başlarına veya kader birliği edecekleri ile beraber baş edileceğinin farkına da vardı Ortadoğu ve İslam Dünyası halkları. Bütün küresel, yerel rekabet ve bölgesel sorunlarına rağmen pek çok konuda işbirliğine doğru yol aldılar. Prematüre doğmuş bir bahar olan Arap baharı bile bütün halklara ve yöneticilere pek çok şey öğretti. Arap baharı bölgesel sorunlara bir tedavi olmasa da son yüzyılda biriken cerahatın dışa atılmasını sağladı.
Bu hareketlenme ve cerahatın boşaltılmasının bedelini bu ülkeler kendi bataklıklarında üreyen DAEŞ ile PYD/YPG, Yemen’deki savaş, Libya’daki iktidar kavgaları, Mısır’da sosyal ve ekonomik sıkıntılar, Türkiye’de FETÖ darbe teşebbüsü gibi büyük problemler ile boğuşarak ödediler. Diğer taraftan da bu süreçte bu ülkelerin Birinci Dünya Savaşı sonrası bu coğrafyaya biçilen elbiseye sığmadıkları gerçeği ortaya çıktı. Belki de bunu ilk defa ve en gerçekçi bir biçimde Kudüs meselesinde anladılar ve İİT çatısı altında BM ve dünyayı etkileyecek kadar ciddi bir meselede bütünleşebildiler.
Bütün bu tespitler yüzyıl önce kurulan düzenin artık işe yaramadığının göstergesidir. Eski küresel sistem ve hatta onun yarattığı bölgesel sistem veya güç merkezleri artık fonksiyonlarını kaybetmiştir. Dünya daha adil ve insani bir düzen arayışına girmiştir. Kuşkusuz bu süreç de sancısız geçmeyecektir. Başta eski egemenler, eski düzenden nemalanan bölgesel yapılar, beyinleri yeni düzen arayışlarına açık olmayanlar birleşerek düzenlerini sürdürme adına ‘yeni kaos’lar yaratacaklardır. Yine bu kaosların merkezi büyük ölçüde Ortadoğu ve İslam dünyası, kısmen Afrika, Çin ve Hindistan’ın nüfuz alanları olacaktır.
Bu yüzden eski düzenin kuruluşunun yüzüncü yılı olan 2018 ve takip eden süreçte doğrudan barışı, huzuru, insanca yaşamayı öngören nizamları hemen görmek mümkün olmayacaktır. Buna karşılık bedbinliği, ataleti, bezginlik ve yılgınlığı üzerinden atmış, önce kendi gerçeği ile yüzleşebilen, kendisi kadar ötekine de imkan ve hayat hakkı sunan, sorgulayan, eleştiren ama yıkmayan, tüketimi üretmek için yapan, küresel esareti reddeden yeni anlayışlar ortaya çıkacaktır. Yeni Dünya Düzeni de bu anlayışlar üzerine bina edilecektir.
10. Yılında ORDAF
ORDAF da 2018 yılında 10 yaşına basıyor. ORDAF 10 yıldır bağımsız bir duruş sergileyerek, Türkiye, bölge ve dünya için doğru bildiklerini imkan bulduğu platformlarda anlatarak, ORDAF okullarında ve ihtisas seminerlerinde bunları öğreterek, yayınlar yaparak son yüz yılın bütün gelişmelerini takip etmiştir. Bundan sonra Yeni Dünya Düzeni arayışlarında da aklı, bilimi, adaleti ve insanlığı esas alarak yoluna devam edecektir.
Yeni yılınız kutlu olsun.