Benüm cânum bir kuş durur
Gevdem anun kafesidür
Dostdan haber gelicegiz
Bir gün uçar kuşum benümYunus Emre
Beş yıl önce “Cisim Belâsı: Türkiye’de Biyografi Çalışmalarının Sergüzeşti” isimli yazıda, Türkiye’de biyografi çalışmalarının imkânları ve sınırları üzerine bazı sorular sormuştum. Aradan geçen süre, bu sorulara kesin cevaplar üretmekten ziyade, biyografi alanının hangi yönlerde genişlediğini, hangi meselelerin yapısal bir direnç gösterdiğini daha belirgin hâle getirmiştir. Bu yazı, son beş yılda Türkiye’de biyografi alanında ortaya çıkan kurumsal girişimleri, yayın pratiklerini ve araştırma imkânlarını ele almayı amaçlamaktadır.
Bu dönemde biyografi alanında atılan en dikkat çekici kurumsal adımlardan biri, 16 Mart 2020’de İbnülemin Mahmud Kemal İnal Vakfı bünyesinde bir “Biyografi Enstitüsü” kurulmasına karar verilmesidir. Kuruluş sürecinin ardından 2021 yılı itibariyle faaliyetlerine başlayan Enstitü, Türkiye’de biyografi alanında kurulmuş ilk bilimsel organizasyon olarak, biyografi yazımına dair yöntem ve tecrübe paylaşımını merkeze alan çalışmalar yürütmeye başladı. Bu çerçevede, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi iş birliğiyle düzenlenen “Nasıl Yazdım” isimli biyografi seminerleri araştırmacıların biyografi yazım süreçlerine dair kendi deneyimlerini paylaşmalarına imkân tanıdı. Söz konusu seminerleri, 28 Ekim 2023-23 Mart 2024 tarihleri arasında Prof. Dr. Abdulhamit Kırmızı, Prof. Dr. Selim Karahasanoğlu ve Doç. Dr. Tuğba İsmailoğlu Kacır’ın eğitmenliğinde gerçekleştirilen Biyografi Yazım Atölyesi izledi. Bu süreçte, Rami Kütüphanesi bünyesinde 4 Nisan 2025’te faaliyete giren Biyografi Kitaplığı da biyografi alanına yönelik önemli kurumsal girişimler arasında yerini almıştır.
İlk yazımızda eleştirdiğimiz hususlardan biri, bilhassa yüksek lisans tezlerinin literatürde dolaşıma sokulmaması sorunuydu. Son beş yılda, biyografi eksenli tezlerin, kitapların ve ikincil literatürün artmasıyla birlikte, bu alanda yayıncılık faaliyetlerinde de belirgin bir hareketlenme gözlemlenmektedir. Bu doğrultuda, Timaş Yayınları’nın Biyografi ve Timaş Akademi serileri ile Vakıfbank Kültür Yayınları’nın biyografi alanında bastığı eserler dikkat çekmektedir.1 İş Bankası Kültür Yayınları’nın “Dünyaya Yön Verenler” başlıklı biyografi serisi de bu yayıncılık eğilimi içerisinde zikredilebilir.
Bu dönemde yayımlanan çalışmalar arasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün entelektüel biyografisinin, Şükrü Hanioğlu tarafından daha kapsamlı biçimde ele alınarak Türkçe literatüre kazandırılması da anılmalıdır.2
Son beş yıl içerisinde biyografi çalışmalarının konu ve tür bakımından çeşitlendiği görülmektedir. Asker biyografileri, yönetici biyografileri ve kadın biyografileri bu dönemde öne çıkan başlıca alanlar arasında yer almaktadır. Bu çeşitlenme, lisansüstü tez üretimine de yansımıştır. YÖK Ulusal Tez Merkezi veri tabanına yüklenen sosyal bilimler alanındaki biyografi eksenli yaklaşık 250 lisansüstü tez çalışması bulunmaktadır.3 Bunların yaklaşık ellisi doktora düzeyinde hazırlanmıştır. Doktora tezlerinin önemli bir bölümünün tarih alanında yoğunlaştığı anlaşılmaktadır.
Bununla beraber ilk yazıda da vurgulandığı üzere, biyografi çalışmaları açısından önem taşıyan bazı özel arşivlere ve devlet arşivlerine erişimde araştırmacılar hâlen çeşitli kısıtlarla karşılaşmaktadır. Nitekim asker biyografilerine yönelik çalışmalar son yıllarda artmakla birlikte, bu alan için temel başvuru kaynaklarını içeren askeri arşivlere erişim konusunda bürokratik engellerin devam ettiği görülmektedir. Bu durum, askerî biyografiler başta olmak üzere belirli biyografi türlerinde araştırma imkânlarını doğrudan etkileyen yapısal bir mesele olarak varlığını sürdürmektedir.
Nitekim, biyografi araştırmaları açısından önem taşıyan bazı özel arşiv ve koleksiyonların erişime açılması, bu alanda yeni imkânlar da yaratmaktadır. Yakın zamanda Fahrettin Türkkan’a ait fotoğraf koleksiyonunun IRCICA’ya bağışlanarak çevrim içi erişime açılması, buna somut bir örnek teşkil etmektedir. Söz konusu koleksiyon, bireysel hayat hikâyelerinin görsel malzeme üzerinden izlenebilmesine olanak tanıması bakımından, biyografi çalışmalarında özel arşivlerin oynayabileceği rolü somut biçimde göstermektedir.
Biyografi yazımıyla yakından ilişkili olan otobiyografik anlatılar ve ben-anlatıları da, son yıllarda bu alanın tamamlayıcı bir parçası olarak daha görünür hâle gelmiştir. Bu anlatı türlerine odaklanan kurumsal girişimlerden biri, İstanbul Medeniyet Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren “Ben Anlatıları Uygulama ve Araştırma Merkezi (BAMER)’dir. Merkez, 15-17 Haziran 2022’de “Osmanlı Literatüründe Ben Anlatıları Sempozyumu” düzenlemiştir. Ayrıca “Ben Anlatıları Toplantıları” ismiyle düzenli olarak gerçekleştirilen buluşmalar, otobiyografi ve ben-anlatıları alanında üretilen çalışmaların paylaşılmasına ve tartışılmasına imkân tanımaktadır.
Bununla beraber BAMER tarafından yayımlanmaya başlayan ve dünyada yalnızca ben-anlatılarına odaklanan ilk süreli yayın olma niteliğini taşıyan Ceride dergisi, 2023 yılında yayın hayatına başlamıştır. Dergide ben anlatıları literatürüne ilişkin özgün makalelerin yanı sıra, bu alandaki önemli eserlerin tanıtım ve değerlendirmelerine de yer verilmektedir.
Türk Tarih Kurumu’nun hazırladığı “Yaşayan Tarih” serisi ise sözlü tarih ile biyografi yazımı arasındaki ilişkiyi somutlaştıran bir örnek olarak okunabilir. Akademik üretimde önemli pay sahibi olan isimlerle yapılan söyleşiler, bir yandan dönemin çalışma kültürüne, kurumlarına ve ilişkiler ağına dair tanıklıkları kayda geçirirken; öte yandan ileride kaleme alınacak biyografi çalışmaları için birincil nitelikte malzeme biriktirmektedir. Bu bakımdan serinin, doğrudan “biyografi” üretmekten ziyade, biyografik araştırmayı besleyen bir sözlü tarih arşivi işlevi gördüğü söylenebilir.4
Biyografinin tarih yazımı içindeki konumunun tartışıldığı akademik etkinlikler de bu dönemde artmıştır. Bu kapsamda, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı tarafından 4 Kasım 2025 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü ev sahipliğinde “Cumhuriyet Dönemi Tarih Yazıcılığında Biyografi Paneli” düzenlenmiştir. Panel, biyografinin Cumhuriyet dönemi tarih yazımındaki yeri ve imkânlarını ele alan tartışmalara zemin oluşturmuştur.
Biyografinin akademik metinlerin ötesine taşarak sergi ve görsel anlatılar aracılığıyla dolaşıma girdiği örnekler de bu süreçte öne çıkmaktadır. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı ile IRCICA tarafından hazırlanan, “Yazmaların Peşinde Bir Ömür: Nuri Arlasez Sergisi”5, bir koleksiyonerin hayatı üzerinden yazma eser kültürüne odaklanan anlatısıyla biyografik bir çerçeve sunmaktadır. Sergi, bu yönüyle biyografinin sergi diliyle nasıl kurulabildiğine dair anlamlı bir örnek oluşturmaktadır.
Son beş yılda biyografi anlatısının yalnızca metinler ve akademik çalışmalarla sınırlı kalmadığı, görsel ve işitsel mecralarda da daha görünür hâle geldiği söylenebilir. Biyografik sinema filmleri ve televizyon yapımları, hayat hikâyelerini geniş kitlelerle buluşturan bir anlatı biçimi olarak öne çıkmıştır. Özellikle müzik, sinema ve spor dünyasından figürlerin yaşamlarını konu alan yapımlar, biyografinin popüler kültürle kurduğu ilişkiyi görünür kılarken; tarihsel şahsiyetlere odaklanan diziler, biyografik anlatının temsile ilişkin ve pedagojik boyutlarını yeniden düşünmeyi gerekli kılmaktadır. Bu tür yapımlar, biyografinin yalnızca akademik bir tür değil, aynı zamanda güçlü bir kamusal hafıza pratiği olduğunu da hatırlatmaktadır.
Son beş yıla bakıldığında, Türkiye’de biyografi çalışmalarının nicelik olarak genişlediği, kurumsal ve yayıncılık düzeyinde daha görünür hâle geldiği söylenebilir. Biyografi Enstitüsü, ben-anlatıları etrafında şekillenen akademik girişimler, artan lisansüstü tez sayıları ve yayıncılıktaki çeşitlenme, bu alanın artık marjinal bir uğraş olmaktan çıktığını göstermektedir. Bununla birlikte, biyografi yazımının temel meseleleri olan erişim, süreklilik ve akademik dolaşımdaki kısıtların büyük ölçüde devam ettiği de göz ardı edilmemelidir.
Süreli yayınlar, biyografi çalışmaları açısından temel başvuru kaynakları arasında yer almaktadır. Bu yayınların önemli bir bölümüne Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki Hakkı Tarık Us Koleksiyonu, Atatürk Kitaplığı, IRCICA gibi kurumlar aracılığıyla ulaşılabilmektedir. Ancak süreli yayınların biyografi araştırmaları açısından daha etkin kullanılabilmesi, kapsamlı katalog çalışmalarının yapılmasına ve bu yayınların sistematik biçimde taranmasına bağlıdır. Bu noktada metin içinde kelime aramaya imkân tanıyan “Müteferriqa” ve “Wikilala” gibi dijital veri tabanları, biyografik verinin izini sürmek bakımından araştırmacılar için önemli imkânlar sunmaktadır.
Arşivlere erişimdeki kısıtlar, lisansüstü çalışmaların sınırlı dolaşımı ve biyografi araştırmaları sırasında üretilen bilgilerin ortak bir sistem içinde bir araya getirilememesi, son yıllarda gözlemlenen bu nicel artışın kalıcı ve derinlikli bir birikime dönüşmesini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle biyografi alanı bugün, ulaşılan üretim hacmine rağmen, kurumsal ve yöntemsel açıdan hâlâ tamamlanmamış bir görünüm arz etmektedir.
Biyografi, yalnızca hayat hikâyelerini kayda geçiren bir yazım türü değil; arşiv, anlatı ve dolaşım meselelerini birlikte düşünmeyi gerektiren çok katmanlı bir araştırma alanı olarak değerlendirilmelidir. Yunus Emre’nin işaret ettiği gibi, sûretler söze muhtaçtır6; söz ise kendüsüz söylenmez. Biyografi yazımı da bugün, bu sûretler ile söz arasındaki mesafeyi nasıl kuracağına dair sorularla baş başadır.