Ortadoğu’nun stratejik öneminden dolayı bu bölge tarih boyunca çeşitli mücadelelere sahne olmuştur. Mücadeleyi kazanmak kadar o bölgede nüfuz kurmak da önemlidir. ORDAF üyelerinden Dr. Nurcan Özkaplan Yurdakul ayrıntılı çalışmasıyla kaleme aldığı İngiltere Ortadoğu’ya Nasıl Girdi? adlı kitabında 1798-1856 yıllarında bu mücadelenin nasıl başladığını, İngiltere’nin siyasi planlarında önemli yer edinen Ortadoğu’ya dair stratejiden ekonomiye, Vehhabilerin ve dinî otoritelerin siyasi gelişmelere etkisini ve siyasi iklimin değişmesiyle yön değiştiren devlet ve kişileri çarpıcı yönleriyle inceliyor. Yurdakul, İngiliz ve Osmanlı arşivlerinden elde ettiği kaynaklar sayesinde bölge üzerine yapılan planların ve bunların gerçekleşmesi için de önemli kilit isimleri vurgulayarak konuya açıklık getirmektedir.

Bu çalışma, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde doktora çalışması olarak 2009-2013 yılları arasında hazırlandı, 2018 yılında ise kitap haline getirilerek ilk basımı yapıldı. Kronik Kitap tarafından Ekim 2021’de 5. baskısı yapılan bu eser dört bölümden oluşmaktadır.

Çalışmanın giriş bölümünde İngiltere’nin Basra Körfezi ve Irak’taki varlığının tarihçesi, Osmanlı Devleti için önemi ve siyasi stratejileri ele alınmıştır. Birinci bölümünde Basra Körfezi ve Bağdat Eyaleti’nin Osmanlı-İngiliz ilişkisi üzerindeki etkisi değerlendirilmiş ve İngiliz konsolosluk kurumunun gelişimi incelenerek “İngiltere Ortadoğu’ya Nasıl Girdi?’’ sorusu üzerine yoğunlaşılmıştır.

İkinci bölümde Bağdat ve Basra’daki İngiliz konsolosluğunun kurumsallaşarak güç kazanması ve Doğu Hindistan Şirketi’nin (DHŞ) bölgedeki faaliyetleri üzerinde durularak siyasi sonuçları ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde Osmanlı Devleti’nin Bağdat’taki Kölemenler ile ilişkisi ve Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ile yaşanan sorunlar nedeniyle oluşan güç boşluğundan faydalanan İngilizlerin zararlı faaliyetleri kaleme alınmıştır.

Dördüncü bölümde ise İngiliz siyasetinin gerçek yüzü ile ticarî ve siyasî alanlarda otorite kurma çabalarına değinilmektedir. Ayrıca bu bölümde Bağdat Konsolosu’nun verdiği siyasi kararların gücü ile Osmanlı valilerinin merkezileşen gücünün karşı karşıya geldiği noktalara temas edilmektedir.

Yazar, Osmanlı Devleti’nin siyasi yenilgilerinin ve toprak kayıplarının yasını tutmaktan ziyade bölgedeki yetkin ve etkin devlet adamlarının ürettikleri siyaseti anlamanın daha iyi sonuç vereceğine inanmaktadır. Örneğin bölgeye atanan Ali Rıza Paşa’nın tecrübesi ve zekasından dolayı İngilizlerin paşaya tahammül edemedikleri belgelerde açıkça yazmaktadır.

1798-1856 yılları arasını kapsayan Basra ve Bağdat İngiliz konsoloslarının bölgeye nüfuz etme amacıyla istihbaratçıların aşiretlerle ilişkisi, buharlı gemilerin yaptığı keşifler, coğrafyanın haritalandırılması, arkeolojik çalışmalar sonunda ortaya çıkan eserlerin İngiltere’de satılması, okulların açılmasıyla İngilizcenin öğretilmesi, İngiltere’nin Rusya, Fransa ve Almanya ile siyasi iklime göre değişen ilişkisi gösteriyor ki İngiltere savaşmadan bölgeye nüfuz etme siyaseti gütmektedir.

Büyük Petro bölgenin önemini şu sözlerle ifade etmektedir: “Hindistan ticareti dünya ticareti demektir. Ona kumanda eden Avrupa’nın hükümdarı olur. O bakımdan Basra Körfezi’ne ulaşmak için İran’a savaş açma noktasında hiçbir fırsat kaçırılmamalıdır…” Büyük Petro’nun bu vasiyetinden alıntı yapan Saleh, Rusya’nın da tıpkı İngiltere gibi İran’a yönelik uzun soluklu siyasetinin olduğunu belirtir. İngiltere 19. yüzyıl boyunca Hindistan’a yönelik Rus tehdidine karşı mücadelede bulundu. İstikrarın sağlanabilmesi için bölge siyasetinde yeniden şekillenme mecburiyeti hasıl oldu. 1800- 1818 yıllarında Vehhabiler ve diğer yerel güçlerin, Basra Körfezi’nde yaşanan istikrarsızlığın ve burada oluşan bir tehdidin Hindistan’a yönelik tehdit olarak algılayan İngiltere siyasi ve askeri olarak müdahalelerde bulundu.

İngiltere’nin Ortadoğu’da nasıl nüfuz kurduğuna, Irak ve Orta Doğu coğrafyasında olup biten meselelere yönelik çeşitli sorunlara da cevap verebilecek olan bu eser içindeki zengin bibliyografya sayesinde okuyucusuna çok önemli bir ufuklar açacağı şüphesizdir. Bu çalışmanın literatüre en önemli katkılarından birisi de Irak bölgesindeki İngiliz konsoloslarının faaliyetlerine karşı Osmanlı devlet adamlarının tavırları, Osmanlı ve İngiliz arşivlerinden faydalanarak ortaya koymasıdır.