Son yıllarda sosyal bilimler alanında yapılan akademik çalışmalar gerek içerik gerek metodolojik açıdan farklı bir görünüm sergiliyor. Doğrudan siyasi olayları ele alan çalışmalar yanında artık sosyal anlamda hayatın bütününü irdeleyen akademik eserler hazırlanıyor. Artık sadece devletlûlerin tarihini değil esnafın, ev hanımının veya basit bir devlet memuru üzerinden toplumu ve devleti anlamaya çalışan araştırmacıların sayısı günden güne artıyor. Elbette insan varoluşunu bir mekanda devam ettiriyor ve bu iki faktör yani insan ve mekan birbirleri ile sürekli etkileşim içinde. Bu etkileşimin sürekliliği, boyutları ve etkilerini ele alan bir örnek olarak Cem Behar’ın ‘‘Bir Mahallenin Doğumu ve Ölümü (1494-2008): Osmanlı İstanbul’unda Kasap İlyas Mahallesi’’ isimli çalışması gösterilebilir. Tanıtımını yapacağımız ve Hasan Hüseyin Güneş’in doktora tezini kitaplaştırdığı Kudüs Meğâribe Mahallesi isimli eser ise benzer bir metodolojik yaklaşımın bir diğer temsilidir. Osmanlı toplumsal hayatının hemen her alanına ilişkin bilgiler sunan şer’iyye sicil defterleri bu eserin ana kaynağıdır. Şüphesiz bu defterler başka bir Osmanlı tarihi yazmak için daha pek çok araştırmacıya ilham ve kaynak olacaktır. Amy Singer ve Leslie Pierce gibi isimlerin şer’iyye sicillerini kullanarak yaptıkları çalışmalar da bu alanda eser üretecek araştırmacılar için ufuk açıcı örneklerdendir.
Beş bölüm halinde tasarlanan eserin giriş kısmında araştırmanın metedolojik çerçevesi alt başlıklar halinde sunularak kullanılan materyaller tanıtılıyor. Eserin ilk bölümünde İslam ve Osmanlı şehrinin ne anlama geldiği üzerinde duran yazar, kavramsal olarak mahalleyi ve mahalle teorilerini okuyucuya aktarıyor. İkinci bölüm Meğâribe’nin demografik ve iktisadi yapısını, üçüncü bölüm Meğâribe cemaatinin yapısını, dördüncü bölüm mahallenin ilişki ağlarını ve son bölüm ise mahallede bulunan yapıt ve müesseseleri ele alıyor.
Selahaddin Eyyûbî’nin oğlu Melik Efdal tarafından bir vakıf şeklinde tesis edilen ve Mağrib’den gelen ehl-i ilimin yerleştiği, aynı zamanda hac güzergahında bir dinlenme durağı olan bu mahalle Harem-i Şerif’in batısında bulunmaktadır. Vakıf olarak tesis edilmiş olmakla birlikte uluslararası hukuka göre dokunulmazlığı olan irili ufaklı vakıf eserlerle müzeyyen Meğâribe Mahallesi 1967’de İsrail tarafından yok edilmek istenmiştir. Meğâribe hakkında bugüne kadar neredeyse hiçbir şey yazılıp çizilmemesi ve Meğâribe gibi vakıf mahalle şeklinde tesis edilen başka örnek olmayışı da araştırmacı için şüphesiz önemli bir motivasyon kaynağı olmuştur.
Yazarın eserde ortaya attığı bazı önemli iddialar bulunmaktadır. Öncelikle mahallenin kuruluşuna dair literatürde hâkim olan görüşe katılmayan yazarımıza göre Meğâribe, Eyyübiler tarafından tesis edilmesine rağmen aslında bir mahalle organizasyonu olarak Eyyübiler’den önce de varlığını devam ettirmekteydi. Ancak mahallenin bir vakıf olarak şekillendiricisi ve kurucusu Melik Efdal’dir. Bir cemaat kimliği olan ve bu yönüyle aslında diğer İslam ve Osmanlı mahallelerinden ayrılan Meğâribe’ye yerleşim Mağrib coğrafyasından gelenlerle sınırlandırılmıştır. Mahallede bir cemaat bilincinin oluşmasında bir diğer etken ise Kudüs’te saîlik/postacılık mesleğini yalnızca bu cemaatin icra etmiş olmasıdır. Neredeyse sekiz yüz yıl korunan bu homojen yapı nüfus artışlarından nasıl etkilenmiştir? Mahallenin sosyal ve iktisadî ağları nasıl şekillenmiştir? gibi sorulara da cevap arayan, mekan ve mahalle teorileri çerçevesinde ve şer’iyye sicilleri ışığında yazılan bu monografi araştırmacılar için örnek bir çalışmadır.
19 Temmuz’da İsrail meclisi tarafından çıkarılan ‘‘Yahudi Ulus Devleti’’ yasasını değerlendirirken yok edilen bu mahalleyi, yok edilmeye çalışılan Müslüman ve Hristiyan unsuru da unutmamak gerekiyor. Uluslararası hukuk tarafından bile yok sayılan bu coğrafya ve halkları için ‘‘Kim var imiş biz burada yoğ iken’’ düsturuyla yola çıkıp daha kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır.