Bazen bir belge bazen bir kaç satır veya tafsilatlı bir mektup bize tarihin kapılarını aralar. Geçmişe yolculuk yaptırır. Merakımız uyandırır yeni sorular sordurur. Buradaki hikayemiz de böyle bir mektubun yönlendirmesi ile başladı. Hanımlar İlim ve Kültür Derneği’nin yayın organı olarak neşredilen Şadırvan Dergisi’nin dördüncü sayısında Kuveyt hakkında yazılmış kapsamlı bir okur mektubuna rastlıyoruz.1 Hatice Yıldız isminde Kuveyt’te eğitim gören bir Türk vatandaşına ait olan mektupta, Kuveyt ve Kuveyt’in yabancı öğrencilere eğitim konusunda sağladığı imkanları anlatılır. Bu mektubu ayrıntılı olarak ele almadan evvel, Şadırvan Dergisi’nden bahsetmek yerinde olacaktır. 29 Mayıs 1976’da yayın hayatına başlayan Şadırvan, üç ayda bir neşredilmiş olup 1980 darbesi ile geride 18 sayılık bir arşiv bırakarak birçok benzerleri gibi yayın hayatına veda etmiştir. Kurucu kadrosunu Mukaddes Çıtlak, Hicran Göze, Fatma Çalıkavak ve Hayrünisa Açıkgöz gibi isimlerin oluşturduğu dergide kız eğitimi, çocuk eğitimi, tıp ve tarih gibi alanlarda yazıların yer aldığı dergi içerik olarak milliyetçi mukaddesatçı bir çizgidedir.

Kitle iletişim araçlarının günümüzdeki şekliyle yaygın olmadığı bir devirde ‘‘yabancı’’ ama Müslüman bir ülke hakkında gönderilen bu mektup kısa bir Kuveyt belgeseli niteliği taşıyor aslında. Biz de bu mektuptan hareketle 1977 yılı Kuveyt’i ile 2018 Kuveyt’i arasında bir karşılaştırma yapabilmek için MEB bursiyeri olarak Kuveyt’te bulunan Nurdan Çiçek’e ve Tuba Yıldırım aşağıdaki soruları yönelttik.

  • 1977 yılında Kuveyt’te Shuveyk, Adaliyye, Halidiyye ve Keyfan isimlerinde dört üniversite bulunduğunu anlıyoruz. 2018’de Kuveyt üniversiteleri nitelik ve nicelik olarak ne durumda? Yerli ve yabancı öğrencilere ne tür imkanlar sunuluyor? Barınma, yemek gibi temel ihtiyaçlar konusunda öğrenciler hâlâ geniş imkanlara sahip mi?

Sorumuza oldukça detaylı bir cevap veren Tuba Yıldırım, öncelikle Shuveyk, Adaliyye, Halidiyye ve Keyfan’ın Kuveyt’teki tek devlet üniversitesinin farklı kampüsleri olduğunu açıklayarak başlıyor sözlerine. Hem özel hem de devlet üniversitelerinin bulunduğu Kuveyt’te öğrencilerin kampüsler arası ulaşımı ve kampüs içi ulaşımı üniversite tarafından ücretsiz olarak sağlanıyor. Her kampüste öğrenciler için üstü kapalı ve açık olmak üzere otoparklar mevcut ancak araca sahip öğrenci sayısındaki artış sebebiyle bazı kampüslerde bu otoparklar yetersiz kalıyor.

Ulaşım imkanlarından bilgi verdikten sonra Tuba hanım soruyu etraflıca cevaplayarak şunları söylüyor:

Her sınıfta ve bina içi koridorlarda klima imkanı var. Sınıflarda projeksiyon aleti bulunmakla birlikte, öğretim üyelerinin derslerine göre bu teknik aletleri kullanım oranı değişiyor. Gerek üniversite idaresi ve gerek öğrenci kulüpleri öğrenciler için farklı sosyal aktiviteler yürütüyor. Her fakültenin kendi bireysel kütüphanesi olup ayrıca Shuwayh’da bir merkezi kütüphane de var. Öğrencilere kütüphanelerde bazı durumlara göre ücretsiz fotokopi imkanı sunuluyor. Teknolojik imkanların da olduğu kütüphanelerde, yabancı dillerde (özellikle İngilizce) eserlere ciddi oranda yer veriliyor. Kütüphanelerde bireysel ve grup çalışması için iç mekânın görülebildiği camlı özel bölmeler tesis edilmiş. Bölmelerde cinsiyetlere göre ayrım bulunmakta ve kütüphane içinde herhangi bir karma cinsle grupla ya da iki kişi de olsa ders çalışılmasına müsaade edilmemektedir. Ancak bazı fakültelerde öğrencilerin bir çoğu maalesef kütüphanede dikkat edilmesi gereken kurullara uymuyor veya kütüphaneyi amaç dışı kullanıyor. Üniversiteyi eğitim açısından değerlendirirsek durum pek de parlak değil aslında. Öğrencilerin eğitime verdikleri önem değişkenlik gösterse de aşirete dayalı bir sistem olan ülkede torpil, haksız kazançlı faaliyetleri maalesef kaçınılmaz kılıyor. Öğretmenlerin derse devamlılığı idare tarafından ya denetlenmiyor ya da yetersiz eğitimci sayısı sebebiyle gereği yerine getirilmiyor. Ders vaktini dikkatlice kullanmayan ve öğrenciye pek de bir şey katmayan bir öğretim üyesi kitlesi bulunmakla birlikte elbette işini layıkıyla yapan gayretli eğitimciler de bu camiada yer alıyor.

İdare kısmına bakacak olursak bir çok konuda bürokratik işlemler ağırdan alınıyor ve kendinizi açıkça ifade edip işinizin peşine düşmezseniz işin bitmesi çok uzun sürüyor. Burslu yabancı öğrencilerin eylül itibariyle eğitime başlayan bir kurumdan ilk bursunu Şubat ayında alması öğrencilerin Kuveyt gibi pahalı bir ülkede bazı harcamalarda zorlanmasına sebep oluyor. Yabancı öğrencilerin bir çoğu için yurtta ücretli veya burslu barınma imkanı sunuluyor. Yurtta kalan öğrenciler için üç öğün yemek çıkıyor. Yemekler çeşitli ve bol ancak bazı kriz dönemlerinde yeterli yemek temini, lezzet ve temizlik konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Yurtlarda öğrenciler için bir takım konferans ve geziler de düzenleniyor. Yurtta kalan öğrencilerin kampüslere ulaşımı da belirli saatlerdeki servis araçları ile ücretsiz sağlanıyor. Yurtlarda öğrencilerin bireysel odaları olmakla birlikte tuvalet kısmı iki kişinin kullanacağı şekilde tasarlanmış. Ayrıca her katta televizyon odası, çamaşırhane ve iki mutfak mevcut. Burslu yabancı öğrencilere her ay 100 dinar ve dönem başlarında kırtasiye masrafları için ek olarak 100 dinar veriliyor ve öğrencilerin yılda bir kez kendi ülkesine gidiş-dönüş uçak biletleri üniversite tarafından karşılanıyor.

  • Hatice Hanım’ın mektubunda 1977 yılında tiyatro ve sinema Kuveytli vatandaşların tek eğlence aracı olarak anlatılıyor. Günümüzde Kuveytlilerin sosyalleştikleri mekanlar veya sosyalleşme araçları nerelerdir?

İnsanların eğlence yerlerine devasa alış veriş merkezlerinin, fast-food zincirleri, kafelerin (Özellikle Starbucks üniversite içi de dahil olmak üzere hemen her yerde var) ve sosyal medyanın eklendiğini söylemek mümkün. Denildiği gibi tiyatro ve sinema da hâlâ insanların ilgilendikleri alanlar olarak yerlerini koruyor. Ayrıca bazı parklarda akşamları kutlamaların, konserlerin ve yerli-yabancı kültürel faaliyetlerin de sıkça yapıldığı görülmekte. Bazı özenli hanımların yazlıklarda ya da evlerinin giriş kısmındaki özel misafir odalarında eğitici ve eğlenceli toplantılar yaptıklarına da şahit oluyoruz.

Tuba hanımın gözlemlerine ilaveten Nurdan hanım ayrıca şu anekdotu da paylaşıyor bizlerle:

‘‘Kuveytli bir hocamın ifadesiyle, seyahat etmek, Kuveytliler için bağımlılık derecesinde hayatlarında yer eden sosyal bir faaliyete dönüşmüş durumda.’’

  • Kuveyt’teki sağlık hizmetleri ve teknik imkanlar ne seviyede? Hatice hanımın orada bulunduğu yıllarda oldukça düzgün işleyen bir sağlık sisteminden bahsediliyor. İlaç ve hastane masrafları tüm halkın kolayca karşılayabildiği seviyede mi?

Nurdan hanımın gözlemlerine göre sağlık sistemi herkesin ulaşabileceği bir yerde duruyor. Örneğin ilaç ve tedavi masrafları için çok cüzi ödemeler yapılıyor lakin teknik imkanlar konusunda devletin yani Emirin hastanelerinin yeterli olmadığı kanısı da yaygın. Bununla birlikte Kuveytî (Kuveytli) ve yerel Arapça İngilizce karışımı ile Nonkuveytî (Kuneytli olmayan) ayrımı sağlık hizmetlerinde de göze çarpıyor. Bu konuda Türk hastaların aktardığı tecrübeye dayanarak muhatabımız muayene önceliğinin her zaman Kuveytî olana ait olduğunu da aktarıyor.

Tuba hanım ise bu sorumuza farklı bir cihetten yaklaşarak, özel ve devlet hastanelerini farklı açılardan ele alıyor. Onun gözlemine göre devlet hastanelerinde işini yapmaktan pek de keyif almayan yabancı çalışanları görmek mümkün. Ayrıca kısıtlı teçhizat ve kalabalık bir hasta kitlesine sahip olması, eksik hijyen koşulları, sekiz saatlik bir mesai süresi için iki vardiyanın dönmesi, doktorların giriş ve çıkış saatlerinde esnek davranması idarenin de durumla ilgili bir yaptırımda bulunmaması  sağlık hizmetinin ve hastanelerin kalitesini düşüren unsurlar arasında. Tuba hanım hasta kabulünde İngiliz, Amerikan ve Kuveyt uyruklu kişilerin belirtilen sıra içerisinde öncelikli olduğu ve diğer yabancılara ikinci sınıf muamelesi yapıldığını ifade ediyor. Özel hastanelerin fahiş fiyatlarla çalıştığını ifade eden gözlemcimiz yüksek fiyat ve hizmet kalitesinin yetersizliği sebebiyle pek çok Kuveytlinin ülke dışında tedavi sürecini tercih ettiğini, Türkiye’nin de tercih edilen ülkeler arasında üst sıralarda yer aldığını aktarıyor.

  • Hatice hanım mektubunda 1977’de Kuveyt’te yavaş yavaş israfın ve lüksün önüne geçildiğini söylüyor. Gerçekten böyle bir değişim yaşanmış olabilir mi? Kuveytlilerin lüks yaşantı ve israf noktasında şimdiki durumları nedir?

Nurdan Hanım, özellikle üniversite öğrencileri ve evlerine misafir olduğu Kuveytliler üzerinden israf ve lüks mefhumlarını değerlendirerek, maalesef 1977’den bu yana konunun olumsuz bir ivme kazandığını düşünüyor. “Üniversitenin öğrencilerin arabaları için ayırdığı park asla yeterli gelmemekte, kampüsün etrafındaki çok büyük bir alan, caddeler öğrencilerin araçları için park görevi görmektedir. Türkiye’de ancak belirli muhitlerde birkaçına rastlayacağımız arabalar burada sıradan bir binek aracı mesabesinde. Bir arkadaşımla aramızda geçen bir anekdotla israf kavramına bakışlarını özetlemem gerekirse, ikinci spor arabasını alan arkadaşıma bunun israf olduğunu söylemiştim, O ise bunun israf olmayacağını zira uzun süredir Kuveyt devletinin Kuveytî öğrencilere verdiği bursla araba aldığını söylemişti. Bu ve benzeri tecrübeler israf ve lüks kavramlarının yorumunun Kuveyt’te diğer coğrafyalardan farklı olduğu kanaatini oluşturdu bende. Yine Kuveytli bir hocamın ifadesi –her ne kadar genele teşmil etmemiz doğru değilse de- Kuveytlilerin tüketim konusu hakkında bir fikir oluşturabilir:

Petrol, istediğimiz gibi harcamamız için Allah’ın lütfettiği bir nimet, Kuveyt gibi başka hiçbir geliri ve doğal güzelliği olmayan bir bölgede kalmamız için Allah’ın bize sunduğu bir teselli payı.

Diğer gözlemcimiz Tuba hanım da benzer bir cevap veriyor sorumuza ve özellikle sosyal medyada kendi lüks yaşamını insanlara teşhir etme arzusunun bu durumu tetiklediğini düşünüyor. Yine lüks yaşam tarzının bir sonucu olarak devlet tarafından petrole dair bazı kısıtlamaların getirildiğini ve petrolün bitmesi durumunda önlem amaçlı kamu fonu oluşturulduğunu aktarıyor. Ülkede petrol dışında üretme adına bir faaliyet yapılmadığı için bir çok iş adamının farklı ülkelerde yatırımcı veya hissedar olarak projeler ürettiğini de belirtiyor.

  • Kuveyt’in şimdiki nüfusu nedir ve bu ülke içinde hangi milletler yaşamaktadır?  Hâlâ kozmopolit bir toplum yapısı egemen mi?

Her iki gözlemcimizin aktardığı bilgiler ve 2017 istatistik verilerine göre Kuveyt 4,409.144 milyon nüfusa sahiptir. Bu nüfusun 1.344.951’ini Kuveyt vatandaşları, 3.646.193’ünü ise Kuveyt’e çalışmaya gelen geçici ikametgaha sahip göçmenler oluşturmaktadır. Kuveytî olanlar ve olmayanlar arasında keskin ve geçişsiz bir sınıfsal ayrışmaya sahne olan ülkede sosyal hakları bakımından zor şartlarda yaşayan bir işçi sınıfının olduğu görülmektedir. Ülkedeki yabancıların çalıştığı alanlar ise Tuba hanımın verdiği bilgilerden hareketle aşağıdaki tabloya aktarılmıştır.

İŞ KOLU UYRUK
Güvenlik Mısır
Ev Temizliği-Satım Filipin-Endonezya (kadın)
Şöfor Hint, Pakistan
İnşaat Afrika Ülkeleri
Yönetici, Eğitim İngiliz ve diğer Avrupa uyruklular
  • Kuveyt devletinin çocuklara aylık bağlama politikası ve ev kredisi noktasında yaptığı uygulamalar devam ediyor mu?

Nurdan hanım, Kuveyt’in rantiyer bir devlet olma özelliğini hâlen devam ettirdiğini birkaç örnekle açıklar. İlk olarak her Kuveytî’ye doğumundan 25 yaşına kadar karşılıksız maaş bağlandığı, bu yaşa geldiğinde ise bir işyeri açmasının yahut bir işe yerleşiminin sağlanması şeklindedir. İkinci örnek ise Kuveytli bir erkekle evlenmek şartıyla Kuveytli bir kıza ve Kuveytli bir erkeğe aile konutlarını inşa edebilecekleri ve evlilik masraflarını karşılayacak kadar bir ödeme yapılmasıdır. Yine bir başka misal boşanan kadınlar için nafaka bedelinin ödenmemesi durumunda kadının mağdur olmaması için devlet garantörlük görevini üstlenmektedir. Diğer gözlemcimiz Tuba hanım buna ek olarak, bedevi zihniyetine sahip kesimde gerek giyim kuşam gerekse sosyal hayatta kadınlar için kısıtlı imkanlar olduğunu da ifade ediyor.

***

Gerek Hatice Yıldız’ın 1977’deki mektubu ve gerekse orada eğitim gören vatandaşlarımızın gözlemleri Kuveyt’in eğitim noktasında öğrencilere geniş imkanlar sunduğunu ve bunu bir devlet politikası haline getirdiğini göstermektedir. Nitekim Üniversite mezunu sayısında dünya ortalamasının üstünde olan bir ülkedir. Şimdilerde eğitim ve iş dünyasının yükselen değeri olarak anılan Kuveyt, 1961 yılında Birleşik Krallık karşısında tam bağımsızlığını kazanmışken 1991’de Irak işgaline uğramıştı. Kuveyt’in toparlanma süreci içinde yaptığı tüm bu yatırım ve çalışmalar iyi anlaşılmalıdır.

İsraf, lüks tüketim, iletişim araçlarının bireyin iç dünyasında yarattığı yıkımlar ve buna paralel olarak toplumun yozlaşan yüzü işin diğer yönüdür. Sadece Kuveyt veya Körfez ülkeleri değil, dünyanın pek çok ülkesinde benzer manzaraları görmek mümkündür. Ancak geleceğe gerçekten yatırım yapabilen ülkeler hangileri? Kuveyt’ten 40 yıl sonra gelecek bir mektupta hangi değişim ve sürekliliklerden bahsetmek mümkün olacak acaba? Özellikle Kuveyt sermaye birikimini Kuveyt’te değil de dışarıda yatırıma dönüştürmesi geleceklerini nasıl şekillendirecektir? Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Dışarıda bakıldığında Körfez’de bir refah ülkesi görünümünde olan Kuveyt’in aslında içeriden farklı bir yapıda ve geleceğe taşınacak bir yığın problemleri olduğu anlaşılıyor. Belki bu analizleri bütün Körfez ülkeleri için yapmak gerekmektedir.

İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batırıp düşünmemiz gerekirse; Türkiye’de devlet üniversitelerinde verilen ‘‘nitelikli’’ eğitimin yerini şimdi özel ve vakıf üniversiteler mi aldı? Zaman ve meta tüketimi konusunda kişisel ve kamusal önlemler alabiliyor muyuz? 1977 yılından gelen bir mektupla tüm bu soruları sormak mümkün. Peki cevaplar nerede?