21 Haziran sabaha karşı bir kraliyet kararnamesi ile Suudi Arabistan (SA) ikinci veliahtı Muhammed b. Selman birinci sıraya çekildi. Böylece hem babasından hemen sonra kral olma hakkını elde etti ve hem de zaten sahip olduğu yetkiler pekiştirilerek bir veliahttan çok kral naibi gibi hareket etme imkanını buldu. 2015’te babası Selman b. Abdülaziz’in kral olmasından beri yaşanan gelişmeleri takip edenler için sürpriz bir gelişme değildi bu. Ancak böyle bir kararın Trump’ın ziyareti ve Katar krizinin hemen ardından gelmesi bir sürpriz olarak değerlendirilmesine ve arka planının anlamlandırılması için farklı yorumların yapılmasına sebep oldu. Hatta yakın zamanda Kral Selman’ın oğlu adına tahttan feragat edebileceği beklentileri bile oluştu.

Karar Neden Sürpriz Değildi?

Kardeşi Kral Abdullah’ın ölümünden sonra Selman b. Abdülaziz 2015 başında kral olduğunda Suudi Arabistan’daki iç dengelerin değişeceği işaretleri belirmişti. Yeni kralın hem uzun yıllardır Savunma Bakanı olmasından kaynaklı olarak dış temasları güçlü ve hem de aile içinde ve SA’da popülaritesi yüksekti. Ama yaşlı ve rahatsızdı. Krallığın bütün işlerini kendisinden önce belirlenmiş olan veliahtlar ile götüremeyeceği de açıktı. Nitekim ilk adım Nisan 2015’te atıldı ve birinci veliaht Muqrın azledilerek yerine Muhammed b. Nayif atandı. Bu yapılırken de ikinci veliahtlığa Muhammed b. Selman getirildi.

Kral Selman bu süreçte, SA’nın idari geleneklerine aykırı olarak Şura Meclisi’ne kadın üye seçerek toplumsal taleplere ve modernleşmeye ön ayak olacağının işaretini verirken bu düzenlemeler kulislerde genç ikinci veliahtın fikirleri olarak yansıdı. Yemen savaşında savunma bakanı olarak Muhammed b. Selman’a biçilen rolün yanında özellikle Nisan 2016’da ilan edilen SA’nın 2030 vizyonu çalışmalarının başına getirilmesi de bugünün habercisi idi. Zaten son bir yıl içinde bütün bölge/vilayet emirlikleri ve bakanlıklarda yapılan düzenlemeler hem 21 Haziran’ın bir hazırlayıcısı ve hem de Muhammed b. Selman’ın hızla tahta yaklaştırılması süreci idi.

Bugün artık bu süreci geriye doğru tartışmak yerine bölgeyi nelerin beklediğini tartışmak yerinde olacaktır. Aslında bu tartışmalar da büyük ölçüde yukarıdaki süreçler ile birlikte yapılmaya başlanmıştı ancak alınan bu kararın hemen akabinde daha da fazla dillendirilir oldu.

Muhammed b. Selman’ın Birinci Veliaht Olması Ne İfade Ediyor?

Bu değişim esasında bütün dünyada 90’lı yıllarda başlayan Soğuk Savaş tipi liderliğin nihayet bölgeye sirayet etmesi hatta bir kesimlere göre de Suudi Arabistan’da Arap baharı sürecinin bir yansıması olarak değerlendirilebileceği gibi Yemen savaşında beklenen sonucun alınamamasının doğurabileceği muhtemel sonuçları beklemeden Birleşik Arap Emirlikleri’nin tesirinde bir tedbir olarak da görülebilir. Aynı şekilde Katar krizinin baş muhatabı Şeyh Temim karşısında “şaha şah gerek” anlayışı ile yetkilendirilecek genç bir lider vasıtasıyla Körfez’in geleceğini şekillendirme ve belirleme arayışı olarak da yorumlanabilir. Bu ve benzeri değerlendirmeleri çeşitlendirmek mümkündür ancak bugün için görülen tek gerçek alınan bu karar ile birlikte Muhammed b. Selman’ın bütün bu yorumlar uyarınca hareket edebilecek bir güce eriştirildiğidir.

Babası kral olmadan önce hiç gündemde olmayan bir gencin birden ortaya çıkması ve hatta dünya liderleri ile muhatap edilmesi; Körfez’in en büyük ülkesinin ve Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın kaderini tayin edecek yetkiler ile donatılması sürecinde tanınan Muhammed b. Selman nasıl bir imaj çizmiş ve nasıl algılanmıştır? Bu soru ekseninde yapılan yorumlar iki eksende yoğunlaşmaktadır. Birincisi Muhammed b. Selman’ın kişiliğine odaklanan ve onun muhteris ve ideolojik davranış sergileyen bir karakter olduğunu ifade eden yorumlardır. Bunca yetkilerin yüklendiği bir kişinin muhteris olmasa bile öyle görünebileceğini tahmin etmek zor değil. Zaten tarihsel sürece de bakıldığında her zaman bir rekabetin egemen olduğu hanedan arasından en muhteris olanların tahta geçebildiği açıktır. Bu açıdan söz konusu toplumda bu durum bir eksiklik değil aksine bir meziyettir. İkinci hususa gelince, Körfez’deki diğer akranlarının aksine daha muhafazakar bir eğitim ortamında ve Suud/Vehhabi geleneklerine bağlı olarak yetiştirilen Muhammed b. Selman’ın ideolojik yaklaşımının biri İran’a karşı duyduğu kindir ki bunun temelinde Vehhabi-Şii nefretinin yattığında kuşku yoktur. Bu geleneksel duruşun yanında bir diğer ideolojik yaklaşım ise konjonktürel olan ve Arap Baharı süreci ile gelişen Müslüman Kardeşler düşmanlığıdır.

Peki Muhammed b. Selman gibi bir karakterin birinci veliaht ilan edilmesinden sonra Körfez’i önümüzdeki süreçte ne beklemektedir? Bu soruya verilen cevaplar incelendiğinde özellikle İran’a karşı daha keskin politikalar üretileceği ve bunu yapabilmek için de ABD ve İsrail ile daha fazla yakınlaşma olacağı yorumları göze çarpmaktadır. Bu çerçevede tabii olarak Filistin sorunu için Hamas’sız yeni formüller üretilecektir. Aynı minvalde İran’ın Irak yönetimindeki etkilerinden Irak; Türkiye ve Katar’ın Müslüman  Kardeşler politikalarından dolayı da her iki ülke önemli ölçüde etkilenecektir.

Bütün bu yorumların şimdilik spekülasyon olarak değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Zira Muhammed b. Selman’ın bugüne kadar sergilediği davranışlar buna işaret edebilir ancak tüm bu davranışların tahta yaklaşmak için gereken taktiksel davranışlar olduğu kabul edilmeli ve bundan sonra uzun vadeli ve daha stratejik davranışlar sergileyeceği hesaba katılmalıdır.

Yukarıda özetlenen keskin değerlendirmeler için vaktin henüz erken olduğu da düşünülürse bölgedeki bu yeni gelişmeye bir şans verilmesi gerekmektedir. Ancak bugün için en önemli olan husus artık SA’da ikinci nesil yöneticilerin sonunun geldiğidir; üçüncü kuşak kral ve yöneticiler elbette yeni bir siyaset sahneye koyacaklardır.

Suud Hanedanı’nda Kadınların Etkisi

Şimdilik yukarıdaki yorumla yetinmekle birlikte pek ele alınmayan ve SA hatta Körfez iç dengeleri bakımından çok önemli olan başka bir hususu daha burada paylaşmak uygun olacaktır.

Suudi Arabistan’ın hala çok katı gelenekler ve özellikle İslam’ın Hanbeli/Vehhabi yorumuyla yönetildiği herkesçe bilinir ancak daha fazlası kamuoyunda yer almaz. Ancak hanedanın işleyiş yapısı açısından özellikle kadınların rolünün incelenmesi yerinde olacaktır. Zira en azından 17. yüzyıla kadar dayandığı bilinen (kimi tarihçilere göre 15. Yüzyıl) bir aile/hanedan olan Suud ailesi içinde kadınların önemli bir ağırlığı bulunmaktadır. Burada bunun detaylandırılması imkansızdır ancak Muhammed b. Selman’ın yükselişi ile de ilişkilendirilebilecek bir kaç örnek verilebilir. Bugünki Suud hanedanlığının kuruluşu, daha doğrusu kabileden devlete dönüşü 1744 yılına dayandırılır. Bu tarih, Vehhabi yorumunun teorisyeni Muhammed b. Abdülvehhab’ın, Necid’in Uyeyne bölgesinden kaçarak Suud hanedanlığının o tarihteki emiri olan Muhammed b. Suud’un emir olduğu Dir’iyye’ye geldiği tarihtir. Siyasi ve dinî çevreler tarafında “sapkın” olarak nitelendirilen ve Osmanlı Devleti’nin de takibatında olan böyle bir aktivistin kabul edilmesi zordu. Üstelik o, Muhammed b. Suud’a geleceğin devletini ve servetini vadediyordu. Muhammed b. Suud bu teklif karşısında direnince, eşi devreye girerek onu ikna etti. Böylece Suud-Vehhabi ittifakı kuruldu. Başka bir ifade ile daha Suud devletinin kuruluş aşamasında bile kadının rolü çok önemli idi.

Daha sonraki yıllarda Suud emirlerinin kabileler arasında entegrasyonu sağlamak ve bağlılık elde etmek için güçlü kabilelerden evlilik yapma politikası güttükleri bilinen bir gerçektir. Genelde güçlü ve köklü bedevi kabilelere mensup eşlerden doğan erkek çocuklar ön plana çıkar. Modern Suudi Arabistan’ın uluslararası sahneye çıktığı 1932 yılında kurucusu olan Abdülaziz b. Suud’un çeşitli kabilelerden seçtiği ve siyasi evlilikler yaptığı eşlerinin sayısı bilinmiyordu. Bu gelenek oğulları arasında da devam etmiştir. Veliahtlar ve emirler annelerinin kabilesine göre değerlendirilir. Bu bazen bir kişinin konumunu yükselttiği gibi Yemen savaşı başladığında birinci veliahtta olduğu gibi şansını da azaltabilir. Muqrın’ın annesi Yemenli idi ve o yüzden de Yemen harekatı öncesi veliahtlıktan düşürülmesi sorun olmadı.

Peki bu arka plan Muhammed b. Selman’ın birinci veliaht olarak ilan edilmesini ne kadar açıklayabilir. Bu noktada Muhammed b. Selman’ın annesi kimdir? sorusunu sormak yerinde olacaktır.

Muhammed b. Selman’ın annesi merkezi Arabistan’ın en eski ve güçlü bedevi kabilelerinden olan Ajman/Ujman’a mensup Fahde bint Felah bin Sultan bin Felah b. Rakan b. Hitleyn’dir. Ajman kabilesi, bugün SA ile Kuveyt arasında hatta bir kısmı Irak taraflarında yaşayan köklü bir bedevi kabiledir. Tarihte bölge politikalarında önemli yer oynamıştır. Özellikle Muhammed b. Salman’ın anne tarafından dedesi Rakan b. Hitleyn’in bizim yakın tarihimiz ile de yakın ilişkisi bulunmaktadır. Bu dönüşüm hanedan içinde etkili olan diğer kabileleri devre dışı bırakarak doğrudan SA’nın toplumsal dengelerine yansıyacaktır.

Daha önce siyasi evlilikle ile saraya giden kadınlar emirler ve krallar üzerinde etkili olmuşlardı. Çok güçlü bir Arap kabilesi olan Ajman kabilesi esasında Suud ailesine muhalif iken bu tür ilişkiler ile hanedana entegrasyonu sağlanmıştır ve Suud tarihinde ilk defa annesi Ajman olan biri kral olmaya en yakın aday olmuştur. Bu durum bugünün birinci veliahtı ve geleceğin muhtemel kralı Muhammed b. Salman’ı SA toplumsal dengeleri açısından daha güçlü kılacağı bir gerçektir. Bu durum Suudi Arabistan’da iki yeniliği ortaya koymuştur. Birincisi, yakın dönemde ilk defa bir kral kendi oğlunu birinci veliaht olarak atamıştır. İkincisi ise ilk defa kökü Ajman kabilesi dayanan bir veliaht Suudi Arabistan’ın siyasi sahnesinin en üst noktasına ulaşma şansı yakalamıştır.

Ancak bu hikayenin Türkiye’ye nasıl yansıyacağı konusu ise şimdilik merak edilmeye devam edilmelidir.