2017 yılı Kudüs için tarihsel olarak manidar ve aynı zamanda güncel siyasi olaylar bakımından oldukça hareketli bir yıldı. Bu yılın tarihsel manidarlığının sebebi Kudüs’ün Osmanlı’nın elinden çıkışının 100. sene-i devriyesi olmasıdır. Bu itibarla İsrail Devleti de bu yılı kendilerine Filistin’in kapılarının açılmasının 100. yılı olarak idrak etmiş ve kutlamalarını da bu minvalde gerçekleştirmiştir. 2017 yılı aynı zamanda herkesçe malum olduğu üzere Kudüs için çok önemli siyasi hadiselerin de yaşandığı bir yıl oldu. Türkiye’nin Kudüs meselesindeki hassasiyeti, hem siyasi arenalarda yüksek sesle ikrar edilmiş ve hem de toplumsal bazda geniş akisler bulmuştur.
Böyle bir atmosferde insanlar Kudüs’ün tarihini öğrenmeye diğer zamanlara nazaran daha istekli hale geldiler. İnsanların bu iştiyakına karşılık Türkiye’de 2017 yılında Kudüs’le ilgili yirmi küsur kitap yayınlandı. Daha önceki yıllarda yapılan yayınlara göre bu sayı oldukça artmış görünmektedir. Fakat bu sayı Kudüs meselesindeki hassasiyet ve toplumsal refleks ile mukayese edildiğinde oldukça yetersiz kalmaktadır. Nitekim bu konuda yayınlanan kitapların yalnızca dördü akademik anlamda bilgi üretmek amacıyla yapılmış çalışmalardır. Bu dört kitaptan üç tanesi tarih alanında yapılmış olan doktora çalışmalarının, biri ise yüksek lisans çalışmasının mahsulü olarak raflardaki yerlerini aldı. Türkiye’deki Kudüs hassasiyetine nazaran bu sayı çok yetersiz olsa da yayınlanan eserlerin niteliği kendi alanlarındaki bilgi eksiklerini giderme noktasında ciddi çalışmalar olarak karşımızda durmaktadır. Günümüzde akademik anlamda Kudüs araştırmalarının nitelik kazandığı ve Kudüs konusunda araştırma yapan akademisyenlerin birbirinden haberdar olma yolunda daha fazla gayret gösterdikleri müşahede edilmektedir. İlmi anlamda bu nitelik ve irtibatın sağlanması yakın gelecekte üretilecek eserler hakkında ümitvâr olmamıza sebep olmaktadır.
Yazımız, 2017 yılı içinde yayınlanmış olan bu dört eserin kısaca tanıtımını amaçlamaktadır.
Abdalqader STEIH, Osmanlı Kudüs’ü (1700-1757)
Eserlerin incelediği dönemleri dikkate alacak olursak bunlardan ilki; Filistinli araştırmacı Abdalqader Steih’in hazırlamış olduğu Osmanlı Kudüs’ü (1700-1757) isimli kitaptır. Taşmektep ve (Ortaduğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği) ORDAF yayınlarından çıkan kitabın en önemli hususiyetlerinden birisi Kudüs’ün yakınlarında doğup büyümüş bir Filistinlinin, Kudüs’ün ve bölgenin tarihinde Osmanlı hakimiyetinin ne kadar kesin olduğunu Osmanlı arşivlerinde araştırma yaptıktan sonra net bir şekilde ortaya koyabilmesidir. Çünkü genel olarak Arap coğrafyasında ve Filistin’deki üretilen tarih kitaplarında Osmanlı döneminde bu bölgelerde Osmanlı merkezi hakimiyetinin çok zayıf olduğu yönünde bir anlayış bulunmaktadır. Bu anlayış bölgenin ve şehirlerin yerel güçler tarafından idare edildiğini savunmaktadır. Abdalqader Steih de daha önce bu düşünceleri taşıyorken Osmanlı arşivlerinde titizlikle yaptığı çalışmanın ardından yerel ailelerin yalnızca Osmanlı merkezi idaresinin verdiği görevleri yerine getirdiklerini, yönetimde merkez aleyhine pay veya irade sahibi olmadıklarını belgeleriyle ortaya koyuyor. Neticede ortaya çıkan tabloda devletin Kudüs’te bulunan eşraf, kabileler ve diğer güç unsurlarını ne şekilde organize ettiğini ve her birini yönetim yapılanmasının içinde farklı şekillerde görevlendirdiğini müşahede ediyoruz.
Bu görev dağılımın anlatımına önce merkezin gönderdiği sancak beylerinden başlanıyor. Sancak beylerinin Kudüs’teki statüleri, görevleri ve sorumlukları ortaya konulurken bağlı oldukları Şam Eyaleti ve merkezle olan ilişkilerinin seyri değerlendiriliyor. Bu idari görevlerin haricinde Kudüs sancak beylerinin, Hac kafilelerinin Şam’dan Hicaz’a sorunsuz bir şekilde gidebilmelerinin temini noktasında üstlendikleri görevler de ayrıntılı bir şekilde sunuluyor. Merkez tarafından gönderilen yöneticilerin haricinde Kudüs’ün yerel eşrafının da yönetimin çeşitli kademelerinde aldıkları roller, askerlerin statüsü ve etkinlikleri ile bedevi kabilelerin neden olduğu sorunlar ve bu sorunların ortadan kaldırılması için uygulanan çözüm yollarının anlatılması; yönetim ve sosyal hayat arasındaki ilişkinin anlaşılabilmesi bakımından ayrı bir önem taşıyor. Kudüs’ün barındırdığı Gayrimüslim nüfusun incelenmesi bu çalışmanın diğer bir önemli konusunu oluşturuyor. Gayrimüslim nüfusun anlatıldığı bölümlerde Hristiyan ve Yahudi cemaatlerin buradaki statüleri, sosyal hayatları ve ibadet mekanları anlatıyor. Fakat bu anlatımın gerisinde asıl vurgulanmak istenen husus; Osmanlı Devleti’nin Kudüs’teki tüm toplumları kendi tebaası ve korumasında bulunan halk olarak gördüğü ve dışarıdan başka devletlerin bu cemaatleri himaye etmesine müsaade etmediğidir. Netice olarak bu eser 1700-1757 arasındaki dönemde Osmanlı Devleti’nin kutsal bir belde olarak kabul ettiği Kudüs’te uyguladığı yönetim stratejilerini ve oradaki hakimiyet erkini başka bir güçle paylaşmama kararlığını ortaya koymaktadır.
Şerife Eroğlu MEMİŞ, Hurûfât Defterlerindeki Kudüs-i Şerîf Kazası: Vakıflar, Görevler ve Görevliler
İncelediği döneme göre ikinci eserimiz Şerife Eroğlu Memiş tarafından kale alınmış olan Kudüs-i Şerîf isimli kitaptır. Yeditepe Yayınevi tarafından basılan kitabın iç kapaktaki tam ismi Hurûfât Defterlerindeki Kudüs-i Şerîf Kazası: Vakıflar, Görevler ve Görevliler’dir. Kitabın iç kapak başlığı içeriği hakkında fikir yürütülmesine olanak sağlıyor. Kudüs vakıflarının niteliksel ve niceliksel bir tablosunu ortaya koyma gayesi güden eser arşiv vesikası olarak yalnızca Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde muhafaza edilen Hurûfât Defterleri’ne dayanmaktadır. Çalışmada aynı arşiv koleksiyonunda bulunan vakfiye ve diğer defterlere müracaat edilmiş olsa da eser Kudüs vakıflarını Hurûfât Defterleri üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. 1690-1834 yılları arasında kayıtları tutulmuş toplam 25 Hurûfât Defteri ele alınarak yazılan eser öncelikle bu defterlerin geniş anlatımı ve vakıf literatürü açısından ihtiva ettiği önemli bilgileri okuyucuya aktarıyor. İlerleyen bölümlerde ise Kudüs Hurûfât Defteri’nde yer alan vakıflar, bu vakıfların muhafaza ettiği müesseseler ve vakıf görevlileri ayrı başlıklar halinde izah edilir ve bu açıklamalardan sonra defterlerde yer alan istatistiksel bilgilere ayna tutulur.
Kitap 2016’da savunulan Osmanlı Taşra Toplumu ve Vakıf Kurumu: Kudüs 1703-1831 başlıklı doktora tezinin basılmış halidir. Bu sebeple de akademik üslup eserin tamamına hakimdir. Osmanlı Kudüs’ündeki vakıfların, bir döneme ait Hurûfât kayıtları ışığında incelenmesi; vakıf çeşitliliği, vakıf kurucuları ve görevlilerine ait bilgi zenginliğini sunması bakımından önemli bir eksikliğin giderilmesi çabasıdır. Bu eser bize Kudüs vakıflarının arşiv vesikaları ışığında bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğinin önemini göstermiştir. Kudüs vakıflarının şehir ve bölge bazında mülk, gelir-gider ve insan ilişkileri ağı bakımından ayrıntılı bir şekilde incelenip yorumlanması hâlâ önümüzde, yerine getirilmesi gereken bir görev olarak durmaktadır.
Erdem DEMİRKOL, Kudüs ve II Abdülhamid: Hristiyanların Dini İmar Faaliyetleri
Bir diğer önemli eser de Erdem Demirkol’un Yüksek Lisans çalışmaları esnasında hazırladığı tezinin üzerinde ayrıca çalışılarak basılan Kudüs ve II Abdülhamid: Hristiyanların Dini İmar Faaliyetleri isimli kitaptır. Aynı sene içinde Taşmektep ve (Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği) ORDAF iş birliği ile yayınlanan ikinci kitap olan bu eser, müstakil olarak Sultan II. Abdülhamid döneminde Kudüs’teki Hristiyan mabetlerinin inşa sürecini ele alıyor. Kudüs Müslüman ve Yahudiler için olduğu gibi Hristiyanlar için de kutsal kabul edilen bir şehir. Bu sebeple burada birçok Hristiyan mezhep bulunmakta. Fakat bu Hristiyan mezhepler tarih boyunca Kudüs’te kendilerince kutsal kabul edilen mekânların paylaşımı konusunda anlaşmazlık içinde olmuşlar. Osmanlı Kudüs’ü yönetimine aldığı zamandan itibaren bu tür karışıklıklara mahal vermeden Hristiyanların kutsal yerler sorununa çözüm üretmişti ve bu konuya başka devletlerin müdahil olmalarına müsaade etmemişti. Fakat XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren güç kazanan Hristiyan devletleri artık kendi meşreplerine göre tuttukları cemaatleri desteklemeye ve himaye etmeye başlamıştı.
Bu ortamda öncelikle yazar Hristiyan cemaatlerinin Kudüs’teki varlıklarını demografik ve sosyal yönden ele alarak mabetler üzerindeki anlaşmazlıkların kaynaklarına ışık tutuyor. XIX. yüzyılda ise Hristiyan devletlerin bu anlaşmazlıklar üzerinden Kudüs’teki Hristiyan cemaatleri üzerinde himaye hakkı elde etme girişimleri ve Osmanlı’nın bu girişimlerin etkisinin en aza indirilmesi için yapılan düzenlemeler anlatılıyor. Arından ise Almanya, Fransa, Rusya, İngiltere, Habeşistan ve Ermenilerin II. Abdulhamid döneminde Kudüs’te uyguladıkları imar faaliyetleri mabetler üzerinden ortaya konuluyor. Eser aynı zamanda daha önce olmadığı kadar neden II. Abdülhamid döneminde Hristiyan mabetlerinin çok fazla artış gösterdiğine cevaplar arıyor.
Hasan Hüseyin GÜNEŞ, Tarihi Olaylar ve Belgeler Işığında Kudüs’ü Yeniden Düşünmek
Bartın Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin Güneş tarafından kaleme alınan Tarihi Olaylar ve Belgeler Işığında Kudüs’ü Yeniden Düşünmek isimli çalışma ise farklı konularda kaleme alınmış makaleleri içeriyor. Yazar bu eserini, doktora çalışmaları esnasında edindiği belge, bilgi ve tecrübeleri ışığında ortaya koyuyor. Doktora çalışma konusunu oluşturan Kudüs’ün Meğâribe Mahallesi, kitabın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Kitaptan bahsetmeye Meğâribe Mahallesi hakkında yazılan dördüncü makaleden başlamamızın nedeni, bu mahallenin tümüyle bir vakıf-mahalle olması ve Kudüs davasında çok önemli bir rol oynadığı halde neredeyse hiç bilinmemesidir. Meğâribe Mahallesi Selahaddin Eyyûbî’nin Kudüs’ü Haçlılardan almasından hemen sonra kurulmaya başlanmış ve Mağrib’den gelen ilim ehli kimselerin yaşadığı ve hacıların ziyaretleri esnasına konakladığı mahalleydi. Mahalle içinde bulunan eğitim müesseseleri ve vakıf eserlerinin çokluğu burayı uluslararası hukuka göre dokunulmaz kıldığı halde İsrail’in nasıl 1967’de burayı yıkarak dümdüz ettiği eserde fotoğraflarla anlatılmaktadır.
Eserde okuyucunun bu önemli konuya hazırlanması için öncelikle Kudüs’ün tarihine kısaca değinilmiş, ardından XVI. yüzyılda Kudüs için müstakil olarak tutulmuş vakıf tahrir defteri üzerinden şehrin vakıf ağı ortaya çıkarılmaya çalışılmış. Son makalede ise “Filistin’deki Filistinli mülteciler” tabiriyle Siyonistlerin Yahudilere yurt sağlamak için Filistinlilerin topraklarını terke mecbur bırakılmaları ve ardından hangi şartlar altında hangi çadır kentlerinde yaşamaya terk edildikleri anlatılıyor. Bu bölümde Filistin’de ve Filistin dışında bulunan çadır kentlerdeki demografi ile sosyal hayat gözler önüne seriliyor.
Yorumlar
Değerli Ali İhsan Aydın Hocam,
Öncelikle, çalışmama göstermiş olduğunuz teveccühten dolayı teşekkür ederim.
Ancak bir hatayı düzletmek isterim. Burada dikkatlere sunmuş olduğunuz çalışma, 2011-2012 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne sunulmak üzere ‘Vakıf Uzmanlık Tezi’ olarak hazırlanmış ‘Uzmanlık Tezi’min gözden geçirilmiş halidir. Çalışma Kudüs Kazası askeri zümresine ait (Kudüs kentinin yanı sıra Gazze, Remle, Lud, Yafa, el-Halil, Nablus gibi nahiye ve kasabalara) atama kayıtlarını içermektedir. Monografik bir çalışmadır.
Öte yandan, yukarıda da zikredilen ‘Osmanlı Taşra Toplumu ve Vakıf Kurumu: Kudüs, 1703-1831’ başlıklı doktora tezimin bu kitapla ilgisi bulunmamaktadır. Kudüs kenti vakıfları ile sınırlı olan doktora çalışmamda, ilgili dönemde kurulan Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi Vakıflarından oluşan Kudüs kenti ‘vakıf ağı’nın kent mekanına, sosyal hayata ve merkezi hükümetle olan ilişkilere etkileri incelenmiştir. Bir sosyal tarih denemesidir.
Dikkate almanızı önemle rica eder, kolaylıklar dilerim.
Saygılarımla,
Şerife Eroğlu Memiş
Sayın Şerife Hocam,
Bahsi geçen hatayı düzeltme zahmetine girip bizleri bilgilendirdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Hatadan dolayı affınızı istirham ediyorum.
Hazırladığınız doktora tezinden hareketle bir kitap çıkaracağınızı bildiğim ve bunu beklediğim esnada yukarıda ismi geçen kitabınızı görmüş olmam bu hataya neden oldu.
Şu halde doktora tezinizin de yayınlanmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Çalışmalarınızda muvaffakiyetler dilerim.
Saygılarımla.