Mart 2018’de Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) başkanlığına getirilen Halepli Türkmen siyasetçi Abdurahman Mustafa, 27 Temmuz Cuma günü Florya’daki SMDK genel merkezinde bir basın toplantısı düzenledi. İlk olarak, Rejim’in geçtiğimiz haziran ayının sonunda düzenlediği saldırılara değinen Mustafa, saldırılarda 214 kişinin ölmesi ve binlercesinin yaralanmasından sonra bölgede başlayan yoğun göçle ilgili kaygılarını dile getirdi. Saldırılar sonucu yaklaşık iki yüz bin sivilin büyük çoğunluğunun İdlib’e göç etmesi veya ettirilmesiyle birlikte ciddi bir nüfus yoğunluğuyla karşı karşıya kalması İdlib’de yaşanması muhtemel insanlık dramının oluşabileceğine dikkat çekti. Bu noktada 30-31 temmuzda Soçi’de yapılacak Astana görüşmelerinde ilk gündemin de İdlib olacağını söyleyen başkan, Türkiye’nin garantör ülke olmasıyla diplomatik sorunların aşılabileceğini ifade ederek Türkiye’nin rolünün ve yerine getirdiği sorumluluklarının önemine değindi. Türkiye’nin uluslararası arenada her an Suriye muhalefetinin yanında durduğunu ve desteğini esirgemediğini söyleyen Mustafa, “Suriye muhalefetinin yanında yalnızca Türkiye kaldı.” diyerek hükümetin Suriye politikasından kararlı duruşuna dikkat çekti. Bunun yan sıra Suriye Ulusal Koalisyonu’nun politikaları ile Türkiye’nin stratejik ortaklığının pekişmesinin Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruması için kayda değer olduğunun altını çizerek, Suriye’nin dostları olarak bilinen ülkelerin düşman olmasalar da destek de olmadıklarını, yanlarında yalnızca Türkiye’nin kaldığını belirtti.
Öte yandan bir hafta önce Süveyde’de çoğunluğu Dürzilerden oluşan halka yapılan katliamın Dürziler arasında büyük yankı bulmasıyla birlikte Esad’ın yeni bir plan içerisinde olduğundan bahseden Abdurrahman Mustafa DEAŞ’ın bu katliamda Esad rejiminden aldığı desteği şu sözlerle ifade etti:
İki gün önce Süveyde’de yaşanan katliam DEAŞ ve rejimin iş birliği ile yapıldı. Buradaki insanlar Dürzi ve Esad burayı karıştırmak istedi. Rejim iki ay önce kendi birliklerini çekmiş ve insanları silahsızlandırmıştı. Yani rejim fitne ile kartları karıştırmak peşinde. Ama sonuçta bu insanlar Suriyeli ve sivil. Terör mağduru olmaları gerekmiyor.
Fırat Kalkanı Bölgelerinde Huzur Var
Fırat kalkanı operasyonuyla terörden arındırılan bölgelerin son durumu ise başkanın bir diğer değindiği konu oldu. Bu bölgelerde başlatılan sosyal hizmetlerin göçle gelen halk için kayda değer etkileri olduğunu ancak dünya basınında aksi haberler yapıldığını anlatarak, uluslararası toplumda oluşturulmak istenen algının Suriye devrimi için yarattığı olumsuz sonuçlardan söz etti:
Guta, Humus kırsalı ve Der’a’dan tehcir edilen insanlar Fırat Kalkanı bölgesine göçtü ve burada yerleşim gün geçtikçe daha iyi hale geliyor. Bu bölgede de çok büyük nüfus yoğunluğu oluştu. Tehcirden dolayı insanlar buraya geldi. Yatırımlar yapılıyor. Sosyal hayat iyileşmeye doğru gidiyor. Sağlık asayiş eğitim iyileşmeye başladı.
Afrin’i ziyaretimizde gördük ki Afrin’de hayat çok değişmiş. Yerel meclisler faaliyetlerine tam anlamıyla başladı. Ancak Batı medyası bu konuyu manipüle ediyor. Algı operasyonu yürütüp buradaki durumu kötü göstermeye çalışıyorlar. Terörden arındırıldıktan sonra ciddi değişiklikler var ama PKK medyası aksini gösteriyor. AB ülkeleri de destek oluyor. Yaptığımız görüşmelerde de bu açıkça belli oluyor. Yani Guta’da katliam olmuş o sorulmuyor ama Afrin’de bir traktör çalınmış o merak ediliyor. Bu çifte standarttır. Bunun bu hale gelmesinde de Amerika’nın bölgeyi Rusya’ya bırakmasının ciddi etkisi vardır.
Ruslar Suriye’deki işlenen tüm katliamlarda rejimin ortaklığını yapmaktadır. Uluslararası toplumun duyarsızlığı da durumun bu hale gelmesini kolaylaştırıyor. Esad rejimi de bu durumda katliamlarına devam ediyor. Katliamların yanı sıra da zorunlu göç olaylarını yasa ve tasarılarla güçlendirmeye çalışıyor. Yani göç ettirilen insanların siyasi çözüm olsa dahi kendi evlerine dönmelerini zorlaştırıyor. Bu insanlar zaten rejimin katliamlarından kaçarak mülteci olmuşlar. Dönmeleri halinde ise mülklerini geri almalarının önünde engeller çıkarıyorlar.
Açıklamaların ardından gelen sorulara cevap veren Abdurrahman Mustafa, ÖSO’nun kontrolünde olan bölgelerde halkın ÖSO’dan yana olan şikayetleri ve bölgelerdeki alt yapı hizmetlerinin eksikliği üzerine verdiği cevapta, Özgür Suriye Ordusu’nun mevcut durumda büyük anlamda dağınık birlikler halinde olduğunu, Nizami bir şekilde olmadıklarını ve 7 yıldır durumun bu şekilde ilerlediğini söyledi. Sözlerine Suriye Geçici Hükümeti’nin milli bir ordu projesi gerçekleştirme ve tüm bu birliklerin tek bir komuta kademesi altında birleştirilmesini istediklerini belirterek devam eden Mustafa, her ne kadar şehirlerde polis kuvvetleri görev yapmaya başlamış olsa da dış güçlerin askerlerini çekmediği müddetçe problemler olacağını, terörün hala tamamen temizlenmediğini belirtti. Bununla birlikte belediye hizmetlerinin yapılmaya çalışıldığını ancak bunun sürece ihtiyacı olduğunun da altını çizdi.
Suriye Seçimleri
Abdurrahman Mustafa 2021’de Suriye’de yapılması planlanan seçimler için ne düşünüldüğü sorusu üzerine ise şu cevabı verdi:
2021’de Suriye’de yapılacak olan seçimler gayrimeşrudur. BM denetiminde de olsa Esad seçilecektir. Çünkü baskı ve istihbarat var. Yani herhangi bir seçimde Esad elbette kazanacak çünkü on binlerce insanı tehcir ediyor ve diğerlerini de tehdit ediyor.
Sürecin nasıl olması gerektiği sorusuna “Önce ortamın oluşturulması siyasi geçişin olması gerek. Ben hala muhalif olarak Suriye’ye gidemiyorum. Çünkü Rejimin istihbaratı devam ediyor. Yani bugün seçim olsa benim muhalif olarak katılmam mümkün değil. Bu süreçler Esad’ın kalmasını ve Suriye’de sanki hiçbir şey olmadığını göstermek için planlanıyor. O yüzden anayasadan önce siyasi sürecin tamamlanması gerek.” Şeklinde cevap veren Başkan, Rusya’nın sürece olan olumsuz etkisine değinerek, Siyasi sürecin Ruslar tarafından Astana görüşmelerinde anayasa taslağı gibi planlarla by pass edilmeye çalışıldığını ifade etti. Daha sonra “Suriye’de Özgürlük ve demokrasi talepleri vardı. 11 milyon insan yer değiştirdi. Bunlar bir süreçtir ve hepsinin çözüme kavuşması gerek. Bunlar çözülmeden Anayasa taslağı olumlu sonuç vermeyecek” diyen Mustafa, “Bizim anayasa komisyonuna dahil olmamız Soçi’nin hareketlendirmesiydi. Ama biz Suriye’deki her türlü çözüm önerilerini biz destekliyoruz özellikle de garantör Türkiye ise. Çözümü getirecek olan ise Cenevre sürecidir. Bunun dışında herhangi kalıcı bir çözüm üretilemeyecektir. Suriye’de önce savaşsız ve güvenli bir ortamın oluşturulması gerekiyor. Ardından anayasa oluşturulmalı ve son olarak seçimlere gidilmeli. Suriye’deki siyasi çözüm bu şekilde ilerlemeli.” dedi.
Suriye Ulusal Koalisyonu ve Dış Politika
Son olarak toprak bütünlüğü için muhalefetin askeri operasyonu haricinde ne gibi çalışmaları olduğu sorusu üzerine de özeleştiri yapan Başkan, Suriye Ulusal Koalisyonu’nun dış politikaya daha çok eğilerek, halktan uzak kaldıklarını ifade etti. Başkan daha sonra sözlerine şöyle devam etti:
Geçici hükümet zaten çalışma içinde ama siyasi olarak da meydanda olmak istiyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması için küçük devletçiklerin ortadan kalkması gerek. Aslında rejim de muhalefet de Rusya da toprak bütünlüğü ama başka çıkarlar söz konusu. Sahada faaliyet gösteremiyoruz çünkü dinamikler çok değişiyor. Bu ne zaman oldu? 30 Eylül 2015’de Rusya Suriye’ye tankları ve uçakları ile müdahil olduğunda sahadaki tüm dengeler değişti. Rejim 2015’te neredeyse düşmüşken İran geldi kurtaramadı sonra ise Suriye gelerek rejimi kurtardı. Rusya, Deaş ve Rejim bölgede sivilleri hedef alan eylemler gerçekleştiriyor. Bu da insanların direnişini kırıyor. Suriye şu an rejimin elinde değil işgal atında.
Mustafa sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Ben Suriye Ulusal Koalisyonu başkanı ve bir Türkmen olarak yeni Suriye’de toprak bütünlüğü çerçevesinde Türkmen ve Kürtlerin de kendi anayasal haklarını kazanması için mücadele edeceğim.”